Arsenal Deplasman:
Siz ne düşünüyorsunuz?
Siz ne düşünüyorsunuz?
Galatasaray bugünkü maça avantajlı çıkacak. Saha avantajı bizde, skor avantajı bizde, hava kötü-zemin ağır olacaktır, bu da pozisyon bulup gol atmak zorunda olan Hamburg'dan ziyade teknik oyuncularından yoksun Galatasaray'ın işine gelecektir. Yağmurlu veya karlı havalarda oynanan maçların çoğu golsüz biter. Maç başladığı gibi biterse Galatasaray tur atlayacağı için, işimiz hiç de zor değil. Tek yapmamız gereken gol yememek.
Hal böyleyken en çok sıkıntı çektiğimiz bölgenin defans olması da kaderin bir cilvesi heralde. Tamam sene başından beri birçok sakatlık yaşadık, ama gol yemek istemediğimiz bir maçta 2 as stoperimiz sakat, yedek stoperimiz de cezalıysa bu da büyük bir şanssızlıktır. Semih Kaya'nın oynayabilecek bir durumu yok, bu belli oldu. İkinci stoper olma görevi de yine Kewell'a kaldı. Hamburg'da izledik kendisini, stoper mevkiinde hatasız oynadı. Daha önce de gençken oynamış zaten. Yarı sahamıza kapandığımızda yine Kewell'ın çok sorun çıkartacağını sanmıyorum ben, ama olur da açık alanda yakalanırsak defansımızın zaafları belirgin biçimde ortaya çıkacaktır.
Hamburg'da Petric ve Trochowski yok. Trochowski bana göre Hamburg takımının yarısı. Petric yerine Olic oynayacak, daha bile iyi bir oyuncu olduğunu söylememe gerek yok heralde. Gravgaard da oynamayacaktır. Onun dışında bir değişiklik olmayacaktır. Galatasaray'da ise en büyük zaaf Arda'nın oynamaması olurdu, neyse ki oynayacak. Sağ bekte Serkan Kurtuluş, önünde Sabri çok başarılı bir tercih olacaktır. Böylece Mehmet Güven'den de kurtulmuş olacağız.
Lincoln ve Baros'tan olağanüstü bir performans bekliyorum, özellikle skor avantajını yakalarsak kontra-ataklarda çok başarılı olacaklardır. Ama işi bitirecek olan onlar değil, ortasahamız ve Serkan Kurtuluş'la Harry Kewell'ın göstereceği performans olacaktır. Gerekli hırsla sahaya çıkarsak, turu atlayacağımız konusunda şüphem yok. Hamburg'un direnci çabuk kırılacaktır. Hafta sonunda Schalke deplasmanına gidecekleri de düşünülürse, bu maça kimin daha konsantre ve motive olduğunu tahmin etmek güç olmaz. Bu maçın anahtarı inanç ve mücadeledir, yolunuz açık olsun aslanlar.
Not: Martin Jol, erken gol buldukları takdirde taraftarın şevkinin kırılacağını söylemiş. Galatasaray taraftarını tanımadığı belli oldu.
Manchester United, geçen sene Premier League'i ve Şampiyonlar Ligi'ni kazanmasına rağmen FA Cup ve League Cup'da başarı gösteremeyerek "The European Double"(Avrupalı Duble) yapmıştı. Bu seneki hedefleri ise klüp tarihinde bir kere ulaşılan bir başarı olan "The Treble"ı(Üçlü) gerçekleştirmek. Daha önce sadece 1999'da gerçekleştirilen bu başarı; Premier League, FA Cup ve Şampiyonlar Ligi'nin aynı anda alınmasını kapsıyor.
Bu seneye 7 kupa ihtimaliyle giren Manchester, Süper Kupa'yı kaybetmesine karşılık Community Shield'ı kazandı. Bu 2 kupa neden bilmiyorum(tahminim tek maçla kazanıldığı için), hesaba katılmıyor. Onun dışında kalan 5 kupanın hepsini alma ihtimalini, bugün itibariyle Manchester koruyor. Hatta bu kupalardan iki tanesi olan League Cup'ı ve Dünya Kulüpler Şampiyonluğu'nu kazandı. Geriye kalan Premier League'de liderler, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finaldeler, ve FA Cup'ta yarı finale çıktılar.
Her ne kadar Alex Ferguson'a sorulduğunda, öyle bir hedefleri olmadığını belirtse de, bana kalırsa Manchester'ın bu seneki tek hedefi geriye kalan 3 kupayı birden kazanmak. Bir Manchester sempatizanı olarak ben de geriye kalan bütün ihtimallerin geçen sezonların getirdiği yüksek beklentiye oranla başarısızlık olacağını düşünüyorum. Umarım Manchester çok yaklaştığı bu kendi tarihinde eşi benzeri olmayan başarıyı yakalar, çünkü bu kadro Alex Ferguson'un da dediği gibi eline geçen en iyi kadro, ve bunu sonuna kadar hak ediyor.
Akşama Galatasaray'ın UEFA'da çeyrek finale çıkmak için Hamburg'la yapacağı mücadelenin ilk maçı var. Maç saati biraz tatsız, 7'de. Yine de maçı izlemek isteyen bünyeleri durdurabilecek hiçbir şey olmadığını hiçbir şeyden değilse, 2002 Dünya Kupası'ndan biliyoruz. İki ayaklı maçlarda ilk maçın mı yoksa ikinci maçın mı deplasmanda oynanması daha avantajlıdır tartışmaları süredursun, Galatasaray bu eşleşmenin ilk ayağını deplasmanda oynayacak. Konu açılmışken iki ayaklı eleme sistemine "away goal" kuralı yüzünden sinir olduğumu belirtmeden geçemeyeceğim. Asıl konumuza dönecek olursak, akşamki maçın 2 takım için de zor olacağını düşünüyorum.
Ligde zirveyi bulduktan sonra deplasmanda lig sonuncusundan 4 yiyen Hamburg, Bordeaux maçı öncesi Kocaelispor'dan 5 yiyen Galatasaray'dan çok da farklı bir görünüm içerisinde değil bana kalırsa. "Onlara bile yenildiğine göre biz rahat geçeriz." diye kendimizi kandırmamak lazım, Hamburg'un özellikle evinde çok başarılı bir takım olduğunu biliyoruz. Öte yandan Galatasaray da bu sene UEFA Kupası'nda oynadığı deplasman maçlarının çoğunu kazandı, ve Hamburg'un ligde evinde oynadığı maçlardaki ilk malubiyetini bu ayın 1'inde aldığını unutmamak lazım.
Hamburg'da en önemli eksik, Guy Demel. İkinci maça da yetişemeyecek. Galatasaray'da eksikler biraz fazla. Servet Çetin, Emre Güngör, Linderoth, Mehmet Topal sakatlandıkları için yoklar, Milan Baros ise Bordeaux maçında itiraz ettiği için gördüğü sarı kart sebebiyle cezalı. Bu 5 futbolcunun en az 3'ü Galatasaray'ın ilk 11'inde oynar. Galatasaray'ın yine tek forvet çıkacağı ve ileride Nonda'yla başlayacağı hemen hemen garanti. Orta sahası da Kewell-Ayhan-Lincoln-Barış-Arda beşlisinden oluşacak. En büyük sorunun oluştuğu yer defans. Meira'nın ani ayrılışı ve 2 stoperinin sakat olması nedeniyle Bülent Korkmaz'ın stopere Hakan Balta'yı çekip sol kanatta Volkan'ı kullanacağını düşünüyorum. Yine de bir gazetede spor yazarı olsam, "Bülent Korkma(z), Semih'i oynatır." yazardım. Galatasaray'ın teknik direktörü olsam, her şeyi göze alır yine Semih'i oynatırdım. Ama davulun sesi uzaktan hoş gelir tabii. Olası bir malubiyette ilk saldırılacak olan insanlar Bülent Korkmaz ve Semih Kaya olurdu, belki de ileride çok iyi bir defans oyuncusu olacak bir futbolcumuzu bu yaşında özgüven sıkıntısına sokacaktık.
Rakibin en tehlikeli oyuncuları Guerrero, Trochowski ve Olic. Bizdekileri artık saymaya gerek yok. Hamburg bize göre daha tahmin edilebilir- ve dolayısıyla önlem alınabilir bir takım. Bizim takımda kimin ne zaman ne yapacağı hiç belli olmuyor. Bakarsın Hakan Balta uzaktan vurur gol olur, bakarsın bütün maç ruh gibi dolanan Shabani Nonda tek vuruşuyla kaleci topu görmeden gol yapar. Yine de Galatasaray'ın en büyük kozları Lincoln, Arda ve Kewell tabii ki.
Galatasaray deplasmanda oynuyor, Hamburg gol yememeye çalışacak. Deplasmanda pek iyi oynamadığı için gollü beraberlik, hatta 3-2 ya da 2-1'lik yenilgiler bile Galatasaray için kötü sonuç olmayacaktır. Yine de Galatasaray'ın orada hazır bulunacak binlerce Türk taraftarıyla beraber oynayacağı arzulu futbol neticesinde, eksiklerine rağmen kazanacağını düşünüyorum. Bülent Korkmaz geldiğinden beri berabere bile kalmadığımızı da hatırlatmak isterim. Önce galibiyet, sonra da tur bekliyoruz. Akşama bu görüntüleri çokça görmemiz dileğiyle, haydi hayırlısı...
Not: Maçtan sonra "Hamburger" temalı espri yapanın kalbini kırarım.
Turkcell Süper Lig. Türkiye'de en iyi takımların oynadığı, eski "Birinci Lig"in yeni adı bildiğiniz gibi bu. İtalya, İspanya, İngiltere, Almanya gibi futbolun öncü ülkelerinin birinci liglerinin isimleriyle karşılaştırıldığı zaman çok daha iddialı bir lig ismi, öyle değil mi? Peki, acaba ligin adını "Süper" koyunca kendisi de süper oluyor mu? Sorunun cevabını bulmak için her hafta Avrupa Liglerinden birer maç, ve Turkcell Süper(!) Lig'den bir maç izlemek yeterli. Örnek olarak bu hafta oynanan maçları alabiliriz.
Türkiye'de puan durumunun ilk 5 sırasını tutan takımlar sırasıyla Sivasspor, Beşiktaş, Trabzonspor, Fenerbahçe ve Galatasaray. Bu takımların bu hafta oynadığı maçlardan bazılarına göz atalım. Haftanın ilk maçı lig beşincisi Galatasaray'ın evinde lig sekizincisi Bursaspor'la oynadığı maçtı. Maçta 3 gol vardı, onun dışında da Bursaspor'un bulduğu 2 ve Galatasaray'ın bulduğu bir gol pozisyonu. 90 dakika boyunca başka bir şey olmazken, Galatasaray ilk golünü rakibe çarpıp kaleciyi kontrpiyede(fransızca contre-pieds yani ters ayak) bırakan bir topla, ikinci golünü de rakip kalecinin hatasıyla topun pres yapan oyuncunun omzuna çarpmasıyla buldu. Bursaspor'un golü ise bir duran toptan geldi. Maçın tamamını izleyin, bundan fazlası yok. Sonra Beşiktaş maçını izledik. Liderliği kovalayan Beşiktaş, artık pek bir hedefi kalmamış Hacettepe ile oynadı, maç 3-2 Beşiktaş'ın üstünlüğüyle bitti. Skora bakarak güzel bir maç olduğunu ve iki takımın da hücum oyununu iyi oynadığını söyleyebiliriz. Ama maçı izlediğimizde iki takımın da savunmada büyük problemler yaşadığını ve gollerin çoğunluğunu bu yüzden yediklerini görebiliriz. Yine de Delgado'nun golü ve izleyende az da olsa heyecan yaratması sebebiyle haftanın en güzel maçı buydu. Pazar günü 2 maç vardı, ilki lig lideri Sivasspor'un Ankaraspor'la oynadığı maçtı. Berbat bir zeminde oynanan kötü oyun, ve karşılıklı birer golle birlikte, maçın en çok tartışılan öğesinin hakem olması, Sivasspor teknik direktörünün takımının yediği golden sonra defalarca tekme atarak yedek kulübesini parçalaması ve maçtan sonra cinnet geçirerek hakeme itiraz etmesi gibi nedenlerle yine zaten kalitesiz futbol bile futbol olmaktan çıktı, maçtan sonra tartışılan takım ve futbolcu performansları değil, hakem ve Bülent Uygun oldu.
Haftanın son maçındaysa Anadolu'nun futbol olarak öncü şehirlerinden biri olan Kayseri'nin yeni ve mükemmel stadının açılışında Kayserispor Fenerbahçe'yle oynadı. Fenerbahçe maça hızlı başlayarak 2 gol birden attı, goller dışında maç boyunca bir pozisyonu vardı. Kalecisi rakip takım futbolcusuna tekme attığı için kırmızı kart gördükten sonra skoru korumak için tamamen kendi yarı sahasına çekildi ve iyi savunma yaparak oyunu kitledi. Kayserispor cephesinde ise değişen bir şey yoktu. Lig boyunca gol atmakta zorlanan Kayserispor, bu maçta da zorlanıyordu. Topu ayağında tutan takım olmasına rağmen uzaktan şutlar ve cılız ortalar dışında pozisyon bile yaratamaması, bu takımın hücum futbolunu oynayamadığını kanıtladı. Maç sonunda Emre Belözoğlu'nun boğaz kesme hareketi, Volkan'ın kırmızı kartı, Tolunay Kafkas'ın Roberto Carlos'un elini ittirmesi derken Alex'in muhteşem golünü, Kadir Has Stadı'nın güzelliğini tartışamadık bile.
Neyse ki artık televizyonlar Avrupa'nın bütün liglerini gösteriyorlar, karşılaştırma fırsatımız var. Yoksa futbolun böyle bir oyun olduğuna inanacaktık. Süper ligimizin bu süper kalitesiz ve futboldan uzak maçlarını izledikten sonra cumartesi gecesi Real Madrid-Atletico Madrid maçında oynanan mükemmel futbolu izlemesek, bir iki hafta sonra eminim futboldan soğuyacağız. Pazar günü Bayer Leverkusen-Bochum ve Milan-Atalanta maçlarını, salı ve çarşamba günü şampiyonlar ligi maçlarını izlemesek bu saçmalıkların normal olduğunu sanacağız.
Bu sene ligimizin futbola kattığı tek şeyin Trabzonspor'un geri dönüşü, ve olası bir Mustafa Denizli başarısı olduğu bir gerçek. Şampiyonluk için 5 takım mücadele ediyormuş, bu takımların arasında sadece 3 puan varmış, umurumda değil! Bu 5 takımın hangisi iyi oynuyor Allah aşkına? Bir ligin kaliteli olmasının tek şartı şampiyonluk için çok takımın mücadele etmesi midir? Ya da şampiyonluk için mücadele eden takımların hepsi kötü oynuyorsa, bu gurur duyulacak bir şey midir? Sanmıyorum. Her hafta sonu utana-sıkıla izlediğimiz ligimiz süperse, Premier League, La Liga, Bundesliga, Serie A nedir, bilemiyorum.
Söze haber vererek girmek icap ediyor: Zenit Fernando Meira'yı 6 milyon euro bonservis bedeli karşılığında transfer etti. Bu cümleyi kullandım çünkü Meira mı gitmek istedi yoksa Galatasaray mı Meira'yı göndermek istedi, tam emin değiliz. Yine de her iki taraf açısından karlı ve hayırlı bir iş olacağını biliyoruz.
Artık kariyerinin son dönemlerine gelen 31 yaşındaki Meira bir daha bu kadar büyük paralara transfer olamazdı. Ekonomik sıkıntıları büyük olan Galatasaray'ın Meira'yı elden çıkartması, bu açıdan çok isabetli bir karar. Meira da burada aldığından çok daha yüksek bir para alacaktır Zenit'te. Açıkçası ben Meira'nın çok iyi bir futbolcu olduğuna inanıyorum, hatta biliyorum. İlk kez Galatasaray'da izlemiş olsam, "Bu adam kim?" diyebilirdim. Belli ki buraya uyum sağlayamadı Meira. Toplamda 37 maça çıktı, ne o bir şey oynadı, ne de biz onun oynadığından bir şey anladık. Hal böyleyken gitmesi iyi oldu. Hamburg maçında 18'lik Semih Kaya oynarsa, yeni bir defans kazanırız. Yine de bence Bülent Korkmaz risk almayacak ve Hakan Balta'yı stopere çekip sol bekte Volkan Yaman'ı kullanacak.