25 Mart 2009 Çarşamba

İngiltere'nin 4 Büyük Takımının 09/10 Formaları

Kesin olmamakla birlikte, İngiliz medyasının haberlerine göre gelecek sezon Arsenal, Chelsea, Liverpool ve Manchester United takımlarının formaları medyaya sızdı. Bu formaların giyilip giyilmeyeceği kulüpler veya firmalar tarafından doğrulanmış değil, fakat yılın bu döneminde ortaya çıkıyorsa muhtemelen gerçektir. Habere göre Arsenal ve Liverpool ev sahibi formalarını değiştirmezken, deplasman formalarında değişikliğe gitmişler. Chelsea ilginç(!) bir ev sahibi forması seçmiş, resmen zırhlı. Manchester ise yorumsuz. Liverpool'un forması çok güzel olmuş.

Arsenal Deplasman:

Liverpool Deplasman:
Chelsea:
Mancester United:

Siz ne düşünüyorsunuz?

Neler Olmuş

- Borç batağına girip Lassana Diarra ve Jermain Defoe'yu yolladıktan sonra hesapları sıfırlayan Portsmouth, lig başlamadan önce yeni sahibini arıyormuş.

- Didier Drogba, sorun yaşadığı Scolari'nin gitmesiyle birlikte Chelsea'de kalmak istediğine karar vermiş. Yeni bir kontrat imzalamayı düşünüyormuş. Anelka'nın da sakatlığıyla birlikte Drogba tekrar takımının forvet hattındaki ilk tercihi haline geldi.

- Blackburn'lü Andre Ooijer, sene sonunda eski takımı PSV'ye dönüyormuş.

- Tottenham menejeri Harry Redknapp, Genoa'nın Udinese'yi 2-0 yendiği maçta gol atan Diego Milito'yu izlemiş. Beğenmiş olacak ki transfer etmek istemiş. Sezon başında almak istemişler, ama 14 milyon pound isteyen Zaragoza'ya istedikleri teklifi veremeyince Milito da eski kulübü Genoa'ya dönmüştü. Şimdi Genoa onu satmaya yanaşır mı, zor. Bu arada Tottenham cephesinden bir sevindirici haber, 4 aydır sakat olan Alan Hutton iyileşti ve maç yapabilecek duruma geldi. Öyle ki İskoçya milli takım kadrosuna bile çağırıldı.

- Liverpool'un İspanyol sağ beki Alvaro Arbeloa, takımlarına tarihlerindeki ilk Premier League şampiyonluğunu getirebilirlerse, Liverpool şehrinin en büyük efsanesi ünlü müzik grubu The Beatles'ı geçebileceklerini söylemiş. Bu işin esprisi bile olmaz, biri şu çocuğa Beatles'ı anlatsın.

- Liverpool'dan devam. Bu sene takımında inanılmaz bir performans ortaya koyan Steven Gerrard, bu performansını takım arkadaşlarına ve çok severek oynadığı yeni pozisyonuna bağlıyor. Arkasını toplayan iki ortasaha olduğunda daha iyi ve rakip için tehlikeli olduğunu söylemiş ve Capello'ya da mesajı göndermiş, "Beni arkaya bağlama". Bu arada Gerrard bu sene hiç olmadığı kadar mutlu olduğunu ve sözleşmesini 2013'e kadar uzatmak istediğini söylemiş.

- Moratti reste rest çekmiş! Zlatan İbrahimovic'in, takımı Manchester United'a elendikten sonra yaptığı ve Avrupa'da başarılı olamadıkları için ayrılık sinyalleri verdiği açıklamasına, "Her futbolcunun bir değeri var. İyi teklif gelirse satarız. Bakarsınız bir gün İnter Şampiyonlar Ligi'ni kazanır. Ama o gün İbrahimovic, takımımızda olmayabilir. Hayatta her zaman istediğiniz olmuyor. Hayatınızda yaptığınız değişiklikler sonradan pişmanlıklara yol açabiliyor." diyerek karşılık vermiş ve İbrahimovic'e mesajını yollamış.

21 Mart 2009 Cumartesi

Newroz Piroz Be-Nevruz Kutlu Olsun



Siyasi çekişmeden, tatsızlık ve huzursuzluktan, gerginlikten uzak; sevgi ve barış dolu nice nevruz-newrozlara.

19 Mart 2009 Perşembe

Mücadele

Galatasaray bugünkü maça avantajlı çıkacak. Saha avantajı bizde, skor avantajı bizde, hava kötü-zemin ağır olacaktır, bu da pozisyon bulup gol atmak zorunda olan Hamburg'dan ziyade teknik oyuncularından yoksun Galatasaray'ın işine gelecektir. Yağmurlu veya karlı havalarda oynanan maçların çoğu golsüz biter. Maç başladığı gibi biterse Galatasaray tur atlayacağı için, işimiz hiç de zor değil. Tek yapmamız gereken gol yememek.

Hal böyleyken en çok sıkıntı çektiğimiz bölgenin defans olması da kaderin bir cilvesi heralde. Tamam sene başından beri birçok sakatlık yaşadık, ama gol yemek istemediğimiz bir maçta 2 as stoperimiz sakat, yedek stoperimiz de cezalıysa bu da büyük bir şanssızlıktır. Semih Kaya'nın oynayabilecek bir durumu yok, bu belli oldu. İkinci stoper olma görevi de yine Kewell'a kaldı. Hamburg'da izledik kendisini, stoper mevkiinde hatasız oynadı. Daha önce de gençken oynamış zaten. Yarı sahamıza kapandığımızda yine Kewell'ın çok sorun çıkartacağını sanmıyorum ben, ama olur da açık alanda yakalanırsak defansımızın zaafları belirgin biçimde ortaya çıkacaktır.

Hamburg'da Petric ve Trochowski yok. Trochowski bana göre Hamburg takımının yarısı. Petric yerine Olic oynayacak, daha bile iyi bir oyuncu olduğunu söylememe gerek yok heralde. Gravgaard da oynamayacaktır. Onun dışında bir değişiklik olmayacaktır. Galatasaray'da ise en büyük zaaf Arda'nın oynamaması olurdu, neyse ki oynayacak. Sağ bekte Serkan Kurtuluş, önünde Sabri çok başarılı bir tercih olacaktır. Böylece Mehmet Güven'den de kurtulmuş olacağız.

Lincoln ve Baros'tan olağanüstü bir performans bekliyorum, özellikle skor avantajını yakalarsak kontra-ataklarda çok başarılı olacaklardır. Ama işi bitirecek olan onlar değil, ortasahamız ve Serkan Kurtuluş'la Harry Kewell'ın göstereceği performans olacaktır. Gerekli hırsla sahaya çıkarsak, turu atlayacağımız konusunda şüphem yok. Hamburg'un direnci çabuk kırılacaktır. Hafta sonunda Schalke deplasmanına gidecekleri de düşünülürse, bu maça kimin daha konsantre ve motive olduğunu tahmin etmek güç olmaz. Bu maçın anahtarı inanç ve mücadeledir, yolunuz açık olsun aslanlar.

Not: Martin Jol, erken gol buldukları takdirde taraftarın şevkinin kırılacağını söylemiş. Galatasaray taraftarını tanımadığı belli oldu.

5'te 5 Gelir Mi?

Manchester United, geçen sene Premier League'i ve Şampiyonlar Ligi'ni kazanmasına rağmen FA Cup ve League Cup'da başarı gösteremeyerek "The European Double"(Avrupalı Duble) yapmıştı. Bu seneki hedefleri ise klüp tarihinde bir kere ulaşılan bir başarı olan "The Treble"ı(Üçlü) gerçekleştirmek. Daha önce sadece 1999'da gerçekleştirilen bu başarı; Premier League, FA Cup ve Şampiyonlar Ligi'nin aynı anda alınmasını kapsıyor.

Bu seneye 7 kupa ihtimaliyle giren Manchester, Süper Kupa'yı kaybetmesine karşılık Community Shield'ı kazandı. Bu 2 kupa neden bilmiyorum(tahminim tek maçla kazanıldığı için), hesaba katılmıyor. Onun dışında kalan 5 kupanın hepsini alma ihtimalini, bugün itibariyle Manchester koruyor. Hatta bu kupalardan iki tanesi olan League Cup'ı ve Dünya Kulüpler Şampiyonluğu'nu kazandı. Geriye kalan Premier League'de liderler, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finaldeler, ve FA Cup'ta yarı finale çıktılar.

Her ne kadar Alex Ferguson'a sorulduğunda, öyle bir hedefleri olmadığını belirtse de, bana kalırsa Manchester'ın bu seneki tek hedefi geriye kalan 3 kupayı birden kazanmak. Bir Manchester sempatizanı olarak ben de geriye kalan bütün ihtimallerin geçen sezonların getirdiği yüksek beklentiye oranla başarısızlık olacağını düşünüyorum. Umarım Manchester çok yaklaştığı bu kendi tarihinde eşi benzeri olmayan başarıyı yakalar, çünkü bu kadro Alex Ferguson'un da dediği gibi eline geçen en iyi kadro, ve bunu sonuna kadar hak ediyor.

15 Mart 2009 Pazar

Trabzonspor - Galatasaray [24. Hafta]

Merhabalar..
Blogun yeni neferi olarak ilk yazımı böylesi bir maç üzerine yazmayı istemezdim. Kısmet buymuş diyor ve yazıma geçiyorum.

Maç öncesi...

Galatasaray'da eksiklerin üstüne bir de, kadrodaki rotasyon ekleniyor ve tuhaf bir kadro sahaya çıkıyordu. Hamburg maçı düşünülerek asıl rotasyon beklenen bölge olan, savunmada herhangi bir değişiklik olmazken; orta saha ve ileri uçtaki değişiklikler göze çarpıyordu. Mehmet Güven orta sahaya yeni isim olarak eklenirken, ön tarafta ise; Ümit-Baros ikilisinin arkasında gezgin bir Arda Turan vardı.

Trabzonspor da Yattara'nın eksikliğinde yaratıcılık anlamında ümitlerini Alanzinho'ya bağlamıştı. Sağ bekte beklenenin aksine Serkan Balcı değil, Tayfun Cora vardı ki; Arda'nın karşısında pek tutunamayacağını önceden tahmin etmek hiç de zor değildi...

Maç...

4. dakika başladı maç. Song, Baros'u indirdiğinde, hakem onu atmayınca başladı. Sonrasında o şekilde 20 şut atsa, biri gol olacak bir vuruşla Alanzinho topu ağlara gönderdi ve Galatasaray sallanmaya başladı. Alanzinho'nun orayı hayli iyi kullanması, göbekte başlayan Mehmet'le, sağ kanada yakın oynayan Barış ikilisinin yer değiştirmesiyle sonuçlandı. Daha sonra bu oyuncu kanat değiştirene kadar pekte etkili olamadı. Bu arada Alanzinho için bir not, kendini çok kolay yere bırakıyor, hatta bu yüzdendir ki; Galatasaray'ın ilk golünün öncesindeki faul tartışmalarında ben hakemden yanayım. Trabzonspor genelde sahaya iyi futbol yansıtamadı. Mücadele gücü olarakta çok şey göremedik.

Galatasaray'da, Hamburg maçının psikolojisi oyunculara yansımıştı. Lincoln'ün yedek kalışı, yine o maçtan kırıntılarla alakalı olunca oyuncuların ayrı etkilendiklerini düşünüyorum. Bunlara rağmen mücadele adına elinden gelen her şeyi yapan, Galatasaray'dı. Savunma gerçekten Sabri hariç olağan üstü iş yaptı, Sabri de kendi çizgisini ufacıkta olsa aştı. Orta sahada Ayhan saç baş yolduran top kayıpları yapsa da, elinden geleni yaptı. Barış için söylenecek tek şey var, Gattuso. Mehmet Güven de iyi niyetle mücadele etti. Ümit Karan kafa olarak bitikti, Baros savunmayı hayli zorladı, kendi de çok yoruldu. Ve Arda Turan, hem savunma arkadaşlarına yardım et, hem rakip yarı sahada basmadık yer bırakma, gol pozisyonuna gir, sağ beki kovala, gol kovala, bacağın delinsin, kanlar içinde hala pres yapmaya çalış... Profesyonelliğe karşı, Arda Turan.

Özetlersek...

Sonuç olarak sahada daha çok doğru işler yapan takım Galatasaray'dı. Elinden gelen mücadeleyi de gösterdi, pozisyonlar da buldu. Hakemler ciddi anlamda "maçı katletti." Song'un atılmaması, Hüseyin'in oyunda kalması, Yaser'in pozisyon almaya çalışırken dirseğinin rakibine çarpmasını kırmızı kartla cezalandırlması tamamen hayal ürünüydü...

Ayrı bir nokta, Sivasspor bu kadar kötü futbolla, daha doğrusu futbolun güzellikleri adına hiçbir şey yapmazken liderse, Trabzonspor bu kadar kötü oyuncularla hemen arkasındaysa ve bunlardan biri ligde şampiyon olursa, varın o ligin halini siz düşünün...

Galatasaray'ın artık Hamburg maçına konsantre olması gerek. Bence lig bu maçtan sonra artık tamamen kaybedildi gibi. Daha çok puan kayıpları olacaktır mutlaka, ama o arada Galatasaray'da puan kaybedecektir. O yüzden en azından Uefa'da gidilebilecek en üst noktalara ulaşmak gerekir.

Selametle
TzTa

12 Mart 2009 Perşembe

Eksiklere Rağmen

 

Akşama Galatasaray'ın UEFA'da çeyrek finale çıkmak için Hamburg'la yapacağı mücadelenin ilk maçı var. Maç saati biraz tatsız, 7'de. Yine de maçı izlemek isteyen bünyeleri durdurabilecek hiçbir şey olmadığını hiçbir şeyden değilse, 2002 Dünya Kupası'ndan biliyoruz. İki ayaklı maçlarda ilk maçın mı yoksa ikinci maçın mı deplasmanda oynanması daha avantajlıdır tartışmaları süredursun, Galatasaray bu eşleşmenin ilk ayağını deplasmanda oynayacak. Konu açılmışken iki ayaklı eleme sistemine "away goal" kuralı yüzünden sinir olduğumu belirtmeden geçemeyeceğim. Asıl konumuza dönecek olursak, akşamki maçın 2 takım için de zor olacağını düşünüyorum.

Ligde zirveyi bulduktan sonra deplasmanda lig sonuncusundan 4 yiyen Hamburg, Bordeaux maçı öncesi Kocaelispor'dan 5 yiyen Galatasaray'dan çok da farklı bir görünüm içerisinde değil bana kalırsa. "Onlara bile yenildiğine göre biz rahat geçeriz." diye kendimizi kandırmamak lazım, Hamburg'un özellikle evinde çok başarılı bir takım olduğunu biliyoruz. Öte yandan Galatasaray da bu sene UEFA Kupası'nda oynadığı deplasman maçlarının çoğunu kazandı, ve Hamburg'un ligde evinde oynadığı maçlardaki ilk malubiyetini bu ayın 1'inde aldığını unutmamak lazım.

Hamburg'da en önemli eksik, Guy Demel. İkinci maça da yetişemeyecek. Galatasaray'da eksikler biraz fazla. Servet Çetin, Emre Güngör, Linderoth, Mehmet Topal sakatlandıkları için yoklar, Milan Baros ise Bordeaux maçında itiraz ettiği için gördüğü sarı kart sebebiyle cezalı. Bu 5 futbolcunun en az 3'ü Galatasaray'ın ilk 11'inde oynar. Galatasaray'ın yine tek forvet çıkacağı ve ileride Nonda'yla başlayacağı hemen hemen garanti. Orta sahası da Kewell-Ayhan-Lincoln-Barış-Arda beşlisinden oluşacak. En büyük sorunun oluştuğu yer defans. Meira'nın ani ayrılışı ve 2 stoperinin sakat olması nedeniyle Bülent Korkmaz'ın stopere Hakan Balta'yı çekip sol kanatta Volkan'ı kullanacağını düşünüyorum. Yine de bir gazetede spor yazarı olsam, "Bülent Korkma(z), Semih'i oynatır." yazardım. Galatasaray'ın teknik direktörü olsam, her şeyi göze alır yine Semih'i oynatırdım. Ama davulun sesi uzaktan hoş gelir tabii. Olası bir malubiyette ilk saldırılacak olan insanlar Bülent Korkmaz ve Semih Kaya olurdu, belki de ileride çok iyi bir defans oyuncusu olacak bir futbolcumuzu bu yaşında özgüven sıkıntısına sokacaktık.

Rakibin en tehlikeli oyuncuları Guerrero, Trochowski ve Olic. Bizdekileri artık saymaya gerek yok. Hamburg bize göre daha tahmin edilebilir- ve dolayısıyla önlem alınabilir bir takım. Bizim takımda kimin ne zaman ne yapacağı hiç belli olmuyor. Bakarsın Hakan Balta uzaktan vurur gol olur, bakarsın bütün maç ruh gibi dolanan Shabani Nonda tek vuruşuyla kaleci topu görmeden gol yapar. Yine de Galatasaray'ın en büyük kozları Lincoln, Arda ve Kewell tabii ki.

Galatasaray deplasmanda oynuyor, Hamburg gol yememeye çalışacak. Deplasmanda pek iyi oynamadığı için gollü beraberlik, hatta 3-2 ya da 2-1'lik yenilgiler bile Galatasaray için kötü sonuç olmayacaktır. Yine de Galatasaray'ın orada hazır bulunacak binlerce Türk taraftarıyla beraber oynayacağı arzulu futbol neticesinde, eksiklerine rağmen kazanacağını düşünüyorum. Bülent Korkmaz geldiğinden beri berabere bile kalmadığımızı da hatırlatmak isterim. Önce galibiyet, sonra da tur bekliyoruz. Akşama bu görüntüleri çokça görmemiz dileğiyle, haydi hayırlısı...

Not: Maçtan sonra "Hamburger" temalı espri yapanın kalbini kırarım.

Yürüyelim Arkadaşlar!

Galatasaraylı futbolcular Hamburg maçı öncesi yürüyüşte...

11 Mart 2009 Çarşamba

Sit Down Mourinho!












Manchester United: 2
Internazionale: 0

Adı "Süper" Lig!

bülentuygun

Turkcell Süper Lig. Türkiye'de en iyi takımların oynadığı, eski "Birinci Lig"in yeni adı bildiğiniz gibi bu. İtalya, İspanya, İngiltere, Almanya gibi futbolun öncü ülkelerinin birinci liglerinin isimleriyle karşılaştırıldığı zaman çok daha iddialı bir lig ismi, öyle değil mi? Peki, acaba ligin adını "Süper" koyunca kendisi de süper oluyor mu? Sorunun cevabını bulmak için her hafta Avrupa Liglerinden birer maç, ve Turkcell Süper(!) Lig'den bir maç izlemek yeterli. Örnek olarak bu hafta oynanan maçları alabiliriz.

Türkiye'de puan durumunun ilk 5 sırasını tutan takımlar sırasıyla Sivasspor, Beşiktaş, Trabzonspor, Fenerbahçe ve Galatasaray. Bu takımların bu hafta oynadığı maçlardan bazılarına göz atalım. Haftanın ilk maçı lig beşincisi Galatasaray'ın evinde lig sekizincisi Bursaspor'la oynadığı maçtı. Maçta 3 gol vardı, onun dışında da Bursaspor'un bulduğu 2 ve Galatasaray'ın bulduğu bir gol pozisyonu. 90 dakika boyunca başka bir şey olmazken, Galatasaray ilk golünü rakibe çarpıp kaleciyi kontrpiyede(fransızca contre-pieds yani ters ayak) bırakan bir topla, ikinci golünü de rakip kalecinin hatasıyla topun pres yapan oyuncunun omzuna çarpmasıyla buldu. Bursaspor'un golü ise bir duran toptan geldi. Maçın tamamını izleyin, bundan fazlası yok. Sonra Beşiktaş maçını izledik. Liderliği kovalayan Beşiktaş, artık pek bir hedefi kalmamış Hacettepe ile oynadı, maç 3-2 Beşiktaş'ın üstünlüğüyle bitti. Skora bakarak güzel bir maç olduğunu ve iki takımın da hücum oyununu iyi oynadığını söyleyebiliriz. Ama maçı izlediğimizde iki takımın da savunmada büyük problemler yaşadığını ve gollerin çoğunluğunu bu yüzden yediklerini görebiliriz. Yine de Delgado'nun golü ve izleyende az da olsa heyecan yaratması sebebiyle haftanın en güzel maçı buydu. Pazar günü 2 maç vardı, ilki lig lideri Sivasspor'un Ankaraspor'la oynadığı maçtı. Berbat bir zeminde oynanan kötü oyun, ve karşılıklı birer golle birlikte, maçın en çok tartışılan öğesinin hakem olması, Sivasspor teknik direktörünün takımının yediği golden sonra defalarca tekme atarak yedek kulübesini parçalaması ve maçtan sonra cinnet geçirerek hakeme itiraz etmesi gibi nedenlerle yine zaten kalitesiz futbol bile futbol olmaktan çıktı, maçtan sonra tartışılan takım ve futbolcu performansları değil, hakem ve Bülent Uygun oldu.

Haftanın son maçındaysa Anadolu'nun futbol olarak öncü şehirlerinden biri olan Kayseri'nin yeni ve mükemmel stadının açılışında Kayserispor Fenerbahçe'yle oynadı. Fenerbahçe maça hızlı başlayarak 2 gol birden attı, goller dışında maç boyunca bir pozisyonu vardı. Kalecisi rakip takım futbolcusuna tekme attığı için kırmızı kart gördükten sonra skoru korumak için tamamen kendi yarı sahasına çekildi ve iyi savunma yaparak oyunu kitledi. Kayserispor cephesinde ise değişen bir şey yoktu. Lig boyunca gol atmakta zorlanan Kayserispor, bu maçta da zorlanıyordu. Topu ayağında tutan takım olmasına rağmen uzaktan şutlar ve cılız ortalar dışında pozisyon bile yaratamaması, bu takımın hücum futbolunu oynayamadığını kanıtladı. Maç sonunda Emre Belözoğlu'nun boğaz kesme hareketi, Volkan'ın kırmızı kartı, Tolunay Kafkas'ın Roberto Carlos'un elini ittirmesi derken Alex'in muhteşem golünü, Kadir Has Stadı'nın güzelliğini tartışamadık bile.

Neyse ki artık televizyonlar Avrupa'nın bütün liglerini gösteriyorlar, karşılaştırma fırsatımız var. Yoksa futbolun böyle bir oyun olduğuna inanacaktık. Süper ligimizin bu süper kalitesiz ve futboldan uzak maçlarını izledikten sonra cumartesi gecesi Real Madrid-Atletico Madrid maçında oynanan mükemmel futbolu izlemesek, bir iki hafta sonra eminim futboldan soğuyacağız. Pazar günü Bayer Leverkusen-Bochum ve Milan-Atalanta maçlarını, salı ve çarşamba günü şampiyonlar ligi maçlarını izlemesek bu saçmalıkların normal olduğunu sanacağız.

Bu sene ligimizin futbola kattığı tek şeyin Trabzonspor'un geri dönüşü, ve olası bir Mustafa Denizli başarısı olduğu bir gerçek. Şampiyonluk için 5 takım mücadele ediyormuş, bu takımların arasında sadece 3 puan varmış, umurumda değil! Bu 5 takımın hangisi iyi oynuyor Allah aşkına? Bir ligin kaliteli olmasının tek şartı şampiyonluk için çok takımın mücadele etmesi midir? Ya da şampiyonluk için mücadele eden takımların hepsi kötü oynuyorsa, bu gurur duyulacak bir şey midir? Sanmıyorum. Her hafta sonu utana-sıkıla izlediğimiz ligimiz süperse, Premier League, La Liga, Bundesliga, Serie A nedir, bilemiyorum.

Fernando Meira

Söze haber vererek girmek icap ediyor: Zenit Fernando Meira'yı 6 milyon euro bonservis bedeli karşılığında transfer etti. Bu cümleyi kullandım çünkü Meira mı gitmek istedi yoksa Galatasaray mı Meira'yı göndermek istedi, tam emin değiliz. Yine de her iki taraf açısından karlı ve hayırlı bir iş olacağını biliyoruz.

Artık kariyerinin son dönemlerine gelen 31 yaşındaki Meira bir daha bu kadar büyük paralara transfer olamazdı. Ekonomik sıkıntıları büyük olan Galatasaray'ın Meira'yı elden çıkartması, bu açıdan çok isabetli bir karar. Meira da burada aldığından çok daha yüksek bir para alacaktır Zenit'te. Açıkçası ben Meira'nın çok iyi bir futbolcu olduğuna inanıyorum, hatta biliyorum. İlk kez Galatasaray'da izlemiş olsam, "Bu adam kim?" diyebilirdim. Belli ki buraya uyum sağlayamadı Meira. Toplamda 37 maça çıktı, ne o bir şey oynadı, ne de biz onun oynadığından bir şey anladık. Hal böyleyken gitmesi iyi oldu. Hamburg maçında 18'lik Semih Kaya oynarsa, yeni bir defans kazanırız. Yine de bence Bülent Korkmaz risk almayacak ve Hakan Balta'yı stopere çekip sol bekte Volkan Yaman'ı kullanacak.

6 Mart 2009 Cuma

Kral Şişman!

Bildiğiniz gibi Ronaldo, 3. kez diz bağlarından sakatlandıktan sonra Milan defterini kapatıp ülkesinin Corinthians takımına transfer olmuştu. 1 yıldan fazla bir süre sonra ilk kez resmi bir maçta forma giydi Ronaldo, takımı 2-0 öndeyken 68. dakikada oyuna girdi ve 22 dakika oynadı. 2008 Şubat'ından beri sakatlık ve sonraki dönem sıkıntılarıyla boğuştuğu için form tutması tabii ki olanaksızdı, ama bu kadar kiloyu da beklemiyordum açıkçası. Futbolun yaşayan efsanesi Ronaldo, gerçekten de çok şişmanlamış. Yine de Ronaldo gibi bir efsaneyi tekrardan sahalarda görmek bile bir futbol severin yüzünde tebessüm yaratmaya yetiyor.

5 Mart 2009 Perşembe

Süper Loto Rekor Kırdı

Geçen hafta, Süper Loto çıldırdı demiştik, bu hafta daha da ileriye gitti. 6 bilen olmayınca yine devreden ikramiye Yılbaşı Piyangosu'nu bile geçti ve 30 trilyona yaklaştı. Bu hafta çıksın artık, yoksa insanlar kafayı yiyecek. Akşama çekiliyor Süper Loto. Yine aynı dilekte bulunayım, tek kişiye çıkmasın yahu! Şöyle ihtiyacı olan 60 kişiye çıkarsa süper olur mesela. Herkese 500 milyar desen... Ne yapıyorum lan ben, hesaplayan adamlara döndük.

Edit: Off. Yine çıkmadı. :(

A Kind of Magic

Genellikle tribute gruplarını sevmem, ama bu adamlara bayıldım. Cover'ladıkları grubun Queen olması, yaptıkları müziğin sahiplerine duydukları saygı, dolayısıyla cover'ladıkları şarkılara çok da fazla dokunmamaları benim için bu grubu diğerlerinden ayıran başlıca sebepler. 28.12.2008 tarihindeki Disko Kralı programı sayesinde kendilerini tanıdım, en yakın zamanda da bir konserlerine gitme umudunu taşıyorum. Aşağıdaki linkte de Disko Kralı'ndaki mükemmel Bohemian Rhapsody-Tie Your Mother Down performansları var: http://akindofmagic.webs.com/apps/videos/videos/view/1734054-bohemian-rhapsody-tie-your-mother-down

1311 Dakika

Manchester United'ın deplasmanda Newcastle'ı yenerek, en yakın rakibiyle puan farkını -bir maçları da eksik- 7 puana çıkardığı maçta, Manchester'ın bu seneki başarısında en büyük paya sahip olan oyunculardan biri olan Edwin van der Sar, 1311 dakikanın ardından maçın 9. dakikasında yaptığı büyük hata neticesinde Lovenkrands'dan golü yedi-ki bu da 14 maçtan fazla demek oluyor. 80 dakika daha dayanabilseydi, Danny Verlinden'ın rekorunu kıracaktı. Yine de futbolculuk kariyerinin bu son dönemlerinde dünyanın en iyi takımlarından birinde oynayıp, üstün performans gösteren Van der Sar'ı alkışlamak gerekir.