19 Aralık 2008 Cuma

CL kuraları

Chelsea-Juventus ( Son dakikalara kalır cidden karar veremedim Chelsea alır diyelim)
Piero abi'ye yazık olmasını istemiyorum, Chelsea de pek sağlam durmuyo ama nedense Chelsea alır gibi geliyor.
Villarreal-Panathinaikos (Nihat sağlam dönsün Pana sayesinde güzel başlangıç yapsın)
Villareal'in artık sınıf atlama vakti geldi, atlasın şu sınıfı
Sporting-Bayern Münih( ballı Bayern)
Atletico Madrid-Porto( Porto'nun şansı bi yere kadar Atletico alır)
Porto'ya o kadar kıl oldum ki buaralar-sebepsiz diyelim :)- Atletico yardırsın istiyorum.
Lyon-Barcelona( Lyon'luların suratı gördünüz mü Barça çıkınca, yazık adam kalp krizi geçiriyordu :)) Lyon'a da yazık oluyor sürekli Barça Barça.
Real Madrid-Liverpool (Pool alır ama Real de kolay teslim olmaz toparlanırlar o zamana biraz daha) Torres'e de gün doğdu :)
Arsenal-Roma( Arsenal alır diyorum ama bu da son dakikalara kalabilir) Roma'yı çözemedim Arsenal'in saçma defansı sürünmeye devam ederse Roma'nın şansı Arsenal'le bir ama ben gene de Arsenal diyorum.
Inter-Manchester United( kimle konuştuysam inter dedi ama bence Manred alır) Mourinho'ya Allah'ın sevdiği kuluymuş istedği oldu, "Düzgün takımla oyniyalım ya sıkıldım" dedi, Sir Alex'e çarptı. Manred'e saygımız büyük, Manred alır.

Kuralar çok sağlam olmuş geçen seneki spekulasyonlardan sonra.

14 Aralık 2008 Pazar

el classico

birkaç dakika önce biten belki de dünyanın en büyük derbisi olan "el classicoyu" barcelona 2-0 kazandı. maçın sadece son 25 dakikası civarını izleyebildim, ki iki gol de o son 25 daikkada atıldı, ve barcelonanın izlediğim süre zarfında çok üstün oynamış olmasa da galibiyeti hak ettiğini söyleyebilirim. messinin kısa saçlarını beğenmiyo olsam da aşırtması hakkaten güzeldi puyol da bi penaltı yaptırıp bi de asist yaptı sanırım hücumda hücum oyuncularının çoğundan daha faydalı oldu takıma bir de o penaltı kaçmasaydı... çok iyi takip etmiş olmasam da barcelonanın daha bi iyi oynamaya başlamış olmasında henry'nin artık oynuyor olmasının payının büyük olduğunu düşünüyorum. veya kendisi en sevdiğim futbolculardan bi tanesi olduğu için kendimi buna inandırıyo da olabilirm bilmiyorum. bu maçla beraber sanırım real madridle aralarındaki puan farkı 12ye çıktı ve son şampiyonun şansının baya bi azaldığını söyleyebilirm. gerçi zaten barcelonanın 2. ile arasındaki puan farkı da 8. ronaldinho deco gitti kendilerine geldiler diyelim...

11 Aralık 2008 Perşembe

Alex

Kiev-UEFA şansı-Volkan. Hepsini geçtim artık takıma üzülmeyi geçtim. Maldonado kırmızıyı gördüğündeki surat ifadesine sinirden yarılınca takmamaya başladım kafama bu sezonu, belli işte hiç bir şey olmayacağı. Ama milletin Alex'e sallamasına dayanamayıp yazmaya başladım- ben de farkındayım çok ara verdik blog'a bunu da düzeltmek gerek-. Efendim dünya futbolunda Alex'e yer yokmuş falan falan. Yerinde oynatıldığında 20 gol 15 asist yapan adamdan bahsediyoruz, kaptan olduktan sonra kendini paralayan adamdan bahsediyoruz, geçen sezonun CL'de çeyrek finalde elendiği halde asist kralından bahsediyoruz. Ekşi'de bu durumla ilgili en güzel yorumu hayhay nickli suser yapmış:
"dünyada artık bu tip oyuncu yokmuş..geçen sene alex soktu o dünya futboluna kafasını...hepimiz izledik hepimiz gördük di mi...1 senede mi değişti lan dünya futbolu...."
Avrupa'da fark yaratmak istiyorsan mecbursun Alex'e, ligde 7 8 kişi defans yapan takıma karşı mecbursun Alex'e. Ali Bilgin kuratıcak di mi oyunu Alex'in yerine. Kendini bilmeyen bi teknik adam, kendini kaybetmiş bi başkan, kim olduğu belirsiz topçular yüzünden harcanıcak adam değil Alex.
(Yalnız Maldonado konusunda bize nasıl bi kazık attığını anlamadım Alex'cim, hoş kazık da sayılmaz "Türkiye'de onun mvevkiisin de onun gibi oyuncu yok" derken seni biraz yanlış anlamışız.)

28 Kasım 2008 Cuma

Senfoni

Bir şekilde izleyin bu videoyu(ktunnel'a direk copypastelemeyi deneyin en kötü), Fatih Terim'in kendine has mimikleri aynı bir senfoni orkestrasını yönetir gibi çok eğlendim ben. Sonunda da Hırvatistan maçının Semih kısmı var, ben golden sonra kendimi kaybettiğim için spikerin gaz halini hatırlamıyordum o da ayrı hoş.

http://www.youtube.com/watch?v=03P4m5Mh0xk&feature=related

27 Kasım 2008 Perşembe

Derbi Yaklaşırken

yine kadıköydeki bir fenerbahçe-beşiktaş derbisi yaklaşıyor ve yine herkes heyecanlı...bir süredir istatistliklerin verdiği hak ile kadıköy derbisi öncesi favori olarak beşiktaş gösterilirdi ama sanırım geçen sene bu yıkıldı. geleneklerin devam etmesi türk milletinin hayrına olur diyerekten devam edicem. maça gelince fenerbahçe yavaş yavaş düzeliyo gibi o yüzden duruma göre güzel bi maç olabilir. fenerde emre, beşiktaşta da deli ibo ve tello oynayacaklarmış. hani olur da 3-4 maçına herhangi bir şekilde benzeyen bir maç olursa beşiktaş taraftarının o maça damga vurma ihtimalini düşünüyorum da bi içim titredi ama pek sanmıyorum yine de...

Cimbom'da Buluşalım

31549

Şu fotoğrafın üzerinden bir sene geçmedi, geçen sene ligin bitimine 4 hafta kala Galatasaray'dan kopan Feldkamp, bugün "Teknik Danışman" olarak göreve getirildi. Geçen sene takımına 5 atan Skibbe'yle beraber çalışacak. Kamera nerede, el sallayalım ?

21 Kasım 2008 Cuma

İki Resim Arasındaki 7 Fark

317DEA8EF0DEC88EFC9756B00A317B523BF2B932

CHP_Mitingi_Ve_Bir_Izleyici

Hakem Değiştirten Telefon

ankaragücü başkanı cumartesi günü oynayacakları fenerbahçe maçının hakemi belli olduktan sonra maç için atanan hakem halis özkahyayı telefonla aramış ve bunun tespit edilmesi üzerine olay disiplin kuruluna sevk edilmiş. maçın hakemi de fırat aydınus olarak değiştirilmiş. merak ettim acaba ne konuştular. ayrıca eğer cemal aydın ne telefonda ne konuştuğunu tff'ye açıklamassa tüm hakem camiasının suçlu duruma düşeceği söylenmiş ki herhangi bir telefondan dolayı genelin suçlanmasını doğru bulmuyorum.

unutmadan söyleyeyim dedim beşiktaşın maçı bu hafta hem pazar hem de makul bir saatte!!! bakalım radikal kararlar alındı herhal yoksa pek niyetleri yok gibiydi...

20 Kasım 2008 Perşembe

Ömür Biter Üniversite Bitmez

Ha gayret, bitsin artık şu vizeler !

Sana Helal Olsun


Futbol Dünyasının En Zenginleri

Forbes dergisinin belirlediği futbol dünyasının en zengin isimleri arasında Rusyanın Kuban Krasnodar takımının sahibi olan Oleg Deripaska 28 milyar dolarlık servetiyle 1. sırada ve bu para konusunda her zaman gündemde olan adından hep en zengin çok zengin olarak bahsedilen Chelsea'nin sahibi Roman Abramovich'in serveti onun yanında "sadece" 23.5 milyar dolar. ilginç bir şekilde dünyanın en ünlü köklü ve başarılı kulüpleri arasında gösterilen inter, juventus, manchester united, liverpool, real madrid, barcelona, lyon gibi kulüplerden önce rennes, seattle sounders, valerenga gibi kulüpler geliyor. Alüminyum sektöründe dünyanın en güçlü ismi olarak gösterilen Deripaska 'nın bu yaz bir ingiliz takımını satın alabileceği söyleniyor. Yukarıda saydığım tüm o ünlü kulüplerin sahiplerinin 8 milyar doların altında bir serveti olduğu düşünülürse buna pek de şaşırmamak lazım. Deripaska'nın ingilterenin orta derecede bir takımı alıp onu da dünya takımı haline getirmesini görmek, türk futbolunun değer ve kalitesinin biraz daha düşecek olması dışında, zevk verici bir şey olur bence.

14 Kasım 2008 Cuma

Nihat Doğan'ın sineması şimdi başlıyor

Ekşi sağolsun bir çırpıda topladıklarım bunlar. Vize dönemi sıkıldıkça bunlara sarıyorum, süper moral oluyor, deneyiniz.


- "eğer ruhlarımızı ortaya koyacaksak, senin ruhun ve benim ruhum ortaya gelecekse, allahımın üstüne yemin ederim ki senin ruhun benim ruhumun önünde diz çöker, tövbe ister."

- "bu bir savaştır ve benim de bu savaş filmindeki rolüm sakat sinektir."*

- "size yemin billah ederim, ben adamı var ya sinek gibi ezerim."

- "ben kendimi allah'a teslim etmişim. bizimle oynayan allah'la oynar. bize savaş açan allah'a savaş açar. benim kırmızı çizgilerim var. namusum, şerefim, onurum, gururum ve de inancım allah'ım. bu 5 tane çizgiye bir ihlal olursa o zaman karşılarında bir ordunun içine dalacak cesarette bir aslan görürler"

- "beni gözünüze kestirebilirsin. allah'ı nasıl yeneceksin? allah'a senin gücün yetecek mi? ben bir aynayım, kim bana nasıl bakarsa bende kendisini öyle görür. ben kimsenin elini öpmem bu sektörde. kimsenin eteğini öpmem. kimseye yalamalık yapmam, kimseye de yalakalık yapmam."

- "halkın idolü, robin hood olacağım. başbakanlıktan, liderlikten bahsediyorum."

- "prensip olarak ikinci üçüncü şahıslar hakkında konuşmuyorum. bana beni sorarsanız çok sevinirim."

- "hayatımda karşılaştığım sahte okeylere karşı 30 yaşımda bir delikanlıyım."

nihat doğan sinemasında replikler asla unutulmaz

"benim gözlerimdeki ışıktan korkuyorlar, benim sizden aldığım ışığı yansıtmamdan korkuyorlar. nihat doğan'ın yanında olan onun ışığını alır. her kim ki nihat doğan'ın uzağına düşer vallahi de billahi de karanlıklar içinde kalır... "

"şimdi bazı arkadaşlarımız film çekiyor, yönetmenlik (%99,9 mahzun kırmızıgül'den bahsediyor) yapıyor. oysa bir tek yönetmen vardır, o da (eliyle yukarıyı işaret ediyor) allah'tır. bizler ise sadece birer figüranız. bizim yönetmenlikle işimiz olmaz."

"benim önüme trilyarlar serseydiniz. siz sahte okeyler size cok tesekkür ediyorum."

12 Kasım 2008 Çarşamba

Polisin Demir Cop Kullanması

Açılan bir cop kullanacaklarmışta açılırken ki sesi ürkütecekmiş. Ölümler olmasın diye kaba ete çalışçaklarmış.

Oha birader oha ya, seneye katanaya geçin.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=759420&title=polis-artik-demir-cop-kullanacak

9 Kasım 2008 Pazar

2. golünü atıyorrr

Tuncay iki tane attı Middlesbrough kazandı 2-1. Anelka 2 tane attı Chelsea kazandı 2-0. Marco iki tane attı Betis 4-2 kazandı. Bu kadar şeyin üzerine biz de kazanmasak ayıp olurdu zaten =). Maç yazısı daha sonra

7 Kasım 2008 Cuma

Mustafa

Gittim, gördüm, yazıyorum.
Son söyliyeceğimi şimdiden söyleyeyim, Atatürk'ü "ayyaş, dinsiz, alemci, korkak, yalnız gösteriyor Allah kahretsin bu filmi lanet olsun yıpratamayacaksınız" diyenlere selam olsun, daha yüzeysel ve saçma bi yorum olamaz herhalde, helal olsun bu topluma. Filmin çıkış noktası olan, Atatürk'ün "içimizden biri" olduğu ve onun bunu daha da yücelttiği fikri filme hakim. Ölen kardeşinin gölgesinde büyümesi, annesine olan kızgınlığı ve liseli bir gençken kapıyı vurup gidecek cesareti olması, umutsuzluğa düşmesi, bütün yakınlarına bile paylaşmaktan çekindikleri, aşkları, afilli olmayı sevmesi vs. vs. Bunlar Can Dündar'ın paylaşmak istediği şeyler zaten, filmden çıkarken Atatürk'ün ne kadar "gerçek olduğunu" anlıyorsunuz. Ancak..
İşte orda kocaman bir ancak var, filmin o kadar reklamı yapıldı ki, Can Dündar ismi o kadar ön plana çıktı ki, ben hiç bilinmedik şeylerle dolu olabileceğini düşünmüştüm, ama ilk defa duyduğum çok az hikaye vardı. Ayrıca konulara derinlemesine inilememiş, 2 saatte bulduğumuz herşeyi anlatalım denilmiş. Yani Atatürk hakkında gerçekten meraklı, ne kadar sevdiğini atıp tutmak ya da Facebook'ta "fan"i olmak yerine onun hakkında "düzgün" kaynaklardan az çok okuyan insanları çok şaşırtacak pek birşey yok.

****Spoiler*******
Atatürk'ün kıyafet balosuna yeniçeri kıyafetiyle gidip en güzel kıyafet ödülünü kazanması, yatağı başında Rumeli'ye dönme sevdasının bu kadar çok olduğu,ya da o meşhur masaları çok da sevmediği gibi detaylar farklı geldi bana.
****Spoiler*******

Bahsedilen eleştirilere gelince, bu eleştirileri ciddi yapmak filmin yüzeysel kaçmasından bile daha yüzeysel. Atatürk'ün meşhur içki sofralarında bir çok karar alındığı çok bilinen bir şey, çokça sigara ve alkol kullandığı da bilinen bir şey, ki zaten o kadar stresli bir yaşamda daha farklısı beklenemez. Karanlıkta uyuyamaması ve gençliğinde "afilli" olması, çapkınlıklar yapması ise sadece gülümseten ayrıntılar, herkesin yaşadığı şeyler, O'nu bize daha yakın kılan şeyler.

Filmden beklediğim büyük beklentiler karşılanmamış olsa da, güzel vakit geçen, bizi biraz daha O'na yakınlaştıran, az çok bilinen şeyleri çok güzel bir görsellik ve muazzam müziklerle -gerçekten müzikler harika- bizlerle paylaşan bir film olmuş. Mustafa'nın da bizden biri olduğunu görmek isteyenlerin seyretmesi gerekir.

6 Kasım 2008 Perşembe

Gazeteler ikiye ayrılır

Vakit gazetesinin yeni reklamı. "İçki şişesine sarılanlar ve okunanlar" gibi mükemmel bir hayalgücü ürünü ortaya çıkarmışlar. Konuyla ilgili en güzel yorumu sözlükten langria nickli yazar yapmış:


"gazeteler ikiye ayrılır, pedofili konusunda ilkeli olabilen ve olamayan diye."

Arsenal maçına dair

Bu kadroyla, bu sezonki futbolla alınabilincek en iyi skoru aldık. İlk yarıda inanılmaz şanslıydık, hatta annem bile "Sizin Aziz gene büyü yaptırtmış" dedi ki çok haklıydı. İnanılmaz yoğun gelen atakların birinde golü yeseydik durum çok fena olurdu,- 8-0 olurdu demiyorum iki durum çok farklı, birinde 1 puanda olan LPool vardı, diğerinde bilmem kaç sakatlı çıkmayı garantilemiş Arsenal- ama şansımız ve Volkan'ın iyi bir kaleci olduğunu hatırlaması sayesinde ilk yarı golsüz kapandı. İnsanlar çok iyi savunma yaptığımızı söylemişler, çok iyi mücadele ettiğimizi söylemişler ama buna pek katılamayacağım çünkü 35 metreye 7 kişi yığılmakla iyi mücadele yapılmıyor. Ayrıca min 7 kişi dizildiğin rakibine o kadar rahat pozisyon vermen de oldukça vahim bir durum. Ama ilk yarı gol yemeyince, 2. yarı takımın bir puana olan inancı çoğaldı. Ama açık söyleyeyim ilk yarıdaki kadar aciz bir FB çok az görmüştüm, bir takımın 7 ayda geldiği noktaya bakın.
Bir sözüm de Maldonado kardeşe, cumartesi bi kişi eksik var hacı gelsene be? Eminim halısaha da şov yaparsın.

Kontraatağa çıkarken top sürüp ileri pas vermek yerine, arkanı dönüp geri pas vermek nedir biri açıklasın?

Taraftarın Gözünden Mustafa Denizli

Karakartal.com'da yapılan bir ankette taraftarlar Mustafa Denizli'nin ilk 4 maçı itibarıyle olan performansını değerlendirmişler. 19897 kişinin katıldığı ankette sonuçlar: 2499 kişi 9-10 puan, 9723 kişi 6-8 puan, 7675 kişi "5 ve altı" puan verdi.

misafirperver türkler

Diyarbakır maçı öncesi yaptığı yazılı açıklamada başkan Melih Tunç Tandoğan, ''Geride bıraktığımız yıllarda, defalarca maç yapmaya gittiğimiz Diyarbakır'da, hem kent hem de takım yöneticileri Altay Spor Kulübü yönetimine ve sporcularına her zaman konuksever davranmıştır. Bu hafta da böyle olacağına inancımız tamdır. Haberde belirtildiği gibi Diyarbakır'da emniyete özel güvenlik konusunda başvurumuz olmadı.'' dedi. Genel olarak bu görüntülerden uzak olan Türkiye'de keşke herkesin görüşü böyle olsa da bu kadar rahat olabilsek...çoğu zaman diyim en azından...

Asi Ruh

Daha önce sadece Hakan Alak yönetmenliğinde bir video olarak piyasaya sürülen ve Beşiktaş tribün grubu Çarşı'nın özgeçmişi niteliğinde olan Asi Ruh, kitap olarak da piyasaya sürülmüş. Daha filmini bile izleyememiş olduğum, Çarşı’nın kuruluşundan bugünlere geliş sürecini ve onların felsefesini anlatan bu kitabı bayağı bir merak ediyorum ve kısa zamanda da almak düşüncesindeyim. Ersin Kara'nın hazırlamış olduğu kitabın marjinal bi çalışma olmuş olduğu kesin.

4 Kasım 2008 Salı

Nihat Doğan Sineması Daha Yeni Başlıyor

Hayatımda izlediğim en komk iki video diyebilirim. Sahte okeyler,gazoz kapakları,aynalar,200bin kişilik ordu,face to face. İlk video baya sağlam, ama ikinci videonun yeri apayrı, hele o eaaa sesleri yok mu? Of her bir saniyesi ayrı.

http://tinyurl.com/6xhgp3

http://www.alkislarlayasiyorum.com/?sayfa=356a192b7913b04c54574d18c28d46e6395428ab&icerikno=acff62fcaad12a5b226b85901415dc2b87cdce2e

3 Kasım 2008 Pazartesi

Deplaseses



Benim gibi ilk defa eskişehir deplasmanı yapan biri için, ballandıra ballandıra anlatacak çok şey var. Fakat vizeler münasebetiyle daha sonraya bırakıyoruz ballandırmayı, bu deplasmandan aklımda kalan 2 beste yazayım durumu toparlıyayım.


Bizim için bu hayatta
Yaşanmakta tüm aşklardan
Vazgeçeriz biz kanarya
Sikimizde değil dünya.

,

Olmaz böyle şey yoksa rüya mı
Şampiyon olduk derken siktin bütün dünyamı
Bitmeyecek mi dertler çekilmez çile
Anamızı sikmekten bıkmadın fenerbahçe.

not: blogumuzda sansür uygulaması yoktur.

1 Kasım 2008 Cumartesi

31 Ekim 2008 Cuma

Tüm zamanların..

Hakan Şükür Arif Erdem

İbrahim Üzülmez Hüseyin Çimşir Selçuk Şahin Sabri Sarıoğlu

Ümit Özat Gökhan Zan Baki Mercimek Cihan Haspolatlı

Volkan Demirel

taraftarlarından en çok eleştri alan futbolcuların ilkonbiri bu olsa, yedekte Can Arat,Fevzi Tuncay,Bülent Akın,Runje, Ali Tandoğan, Deniz Barış falan olsa.. Ne yapardı bu takım ligde acaba? Yanlış da anlaşılmasın bu listedeki futbolcuların bazılarının iyi futbolcu olduğunun farkındayım tabiki sadece eleştri anlamında kurdum bu kadroyu.

edit: yuh Kezman'ı unutmuşum :)

29 Ekim 2008 Çarşamba

Gündem

Rambo Okan mükemmel bir şov yapmış, Fener Bursa maçı olmş, Deivid'in hali var, sansür üzerine yazmak var, Hüseyin Üzmez olayı var, Hakan şükür futbol okulu açıcakmış, Maradona Arjantin milli takımının başına geçti. Konu bol, vakit yok.

Yasak

Herkes heryerde bu konuda bahsediyor, zaten bu siteye giriyorsanız da bu konu hakkındaki düşünceniz az çok bellidir, zaten Rui kardeşim gayet güzel yazmış. Ben inanılmaz bir açıklama gördüm onu göstermek istiyorum, cidden yorum dahi yapamıyorum. "YouTube’un ardından dünyaca ünlü günlük sitesi Blogger.com’un kapatılmasıyla, uluslararası sitelere yönelik kapatma kararları yeniden gündeme gelirken, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, bu sitelere uyarıda bulundu. Türkiye’de para kazanan bu sitelerin, bu ülkenin kurallarına uyması gerektiğini belirterek, “‘Ben YouTube’um, ben Facebook’um bana kimse karışamaz’ diyemez. Keyfilik asla. Bu ülkede para kazanıyorsa, vergisini verip kaydını yaptıracak” dedi". (bu da linki http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=133807,6 )
Facebook Yuutub akıllı olsun!

26 Ekim 2008 Pazar

Hoşçakal Juande Ramos, Hoşgeldin Harry Redknapp

Tottenham Hotspur genellikle mütevazi ama kaliteli kadro kuran, ligi orta sıralarda bitirip UEFA'ya giden, birçok futbol seyircisinin sempati duyduğu, İngiltere'nin tarihi en çok başarıyla dolu klüplerinden biridir. Ne yaparsa yapsın eski başarılarına ulaşamayan ebedi cenabet klüplerden biridir açıkçası. 2 sene önce Juande Ramos'u Sevilla'dan adeta kaçırırken, klübün 125. yılının da gelmesi nedeniyle hedefler yüksek koyuldu. Transfer için çok paralar harcandı. Ama Tottenham yine umduğunu bulamadı. Sezon sonunda ellerinde Carling Cup'tan ve her zamanki gibi UEFA'ya gitme hakkından başka hiçbir şey yoktu.

Bu seneye yine iddialı başladılar. Euro 2008'in 2 yıldızı Luka Modric ve Roman Pevlyuchenko'yu, yanında Barcelona'nın overrated futbolcusu Giovani dos Santos'u, Psv'nin kalecisi Gomes'i, geleceğin büyük yıldız adaylarından David Bentley'i ve ortalamın üstünde bir defans oyuncusu olan Vedran Corluka'yı transfer ettiler. Forvet hattından 2 önemli oyuncularını -Dimitar Berbatov ve Robbie Keane- kaybettiler. Bütün bunları yaparken 84 m euro harcadılar, 75 m euro kazandılar.

Bütün bu göz kamaştırıcı transferler, takıma alışmış zeki ve oyunu bilen bir hoca, sadık taraftarlar birleşince büyük bir başarı hikayesi oluşması lazım öyle değil mi ? Tottenham'da işler bir türlü iyi gitmiyor. 8 maçta sadece 2 puan alarak Premier League'in son sırasına oturdular, UEFA'da ilk maçta Udinese'ye 2-0 yenildiler ve sonunda teknik direktör Juande Ramos'un görevine son verildi. Sevilla'da harikalar yaratan adam Tottenham'da tam anlamıyla bir "loser" olmuştu. Taş yerinde ağırmış, ne diyelim. Sevilla da o gittikten sonra eski performansını yakalayamadı.

Bugün takımın başına Portsmouth'u Premier League'e çıkarıp, takımı bir orta sıra takımı haline getiren ve geçen sene de FA Cup'ı kazandıran Harry Redknapp getirilmiş. Bana kalırsa doğru bir seçim. En azından geçiş süreci için. Premier League'i iyi bilen, tecrübeli bir teknik direktör. Bazı sadakat problemleri (!) olsa da, Tottenham'ı tekrar ligi orta sıralarda bitirip UEFA'ya giden bir takım haline getirebilir. Ve Juanda Ramos'un kurduğu bu genç ve yetenekli kadroyla, birkaç sene sonra büyük başarılara da imza atabilir.

Yazıklar Olsun

engel

Evet, bu site de erişime engellenmiştir. Diğer binlerce blog gibi. Bir dahaki adım olarak haber sitelerin ve bütün forumların kapanmasını bekliyorum ben. Ya da versinler elimize girilebilecek sitelerin listesini, oradan girelim basbakanimiseviyorum.com'a.

banned

Bu yasağı, bu sansürü gündeme taşıyıp tepki gösteren NTV'ye helal, yasakçı zihniyet dendiğinde başörtülüleri üniversiteye almayan rektörden başka akıllarına bir şey gelmeyen sahte özgürlük ve demokrasi savunucularına, kişilerin mi yoksa demokrasinin ve çoğulculuğun mu "taraf"ında olduğu belli olmayanlara, bizi bu saçma sapan internet kanununa mecbur edenlere, gencecik sivillere, Youporn kapandığında itiraz edenlere "pornocu musun", Richard Dawkins'in sitesi kapandığında "Allah'sız mısın?", Youtube kapandığında "dns değiştirip gir ne olacak?" diyenlere, en çok da elimizden alınanlara karşı hiçbir tepki gösteremeyen bizlere YAZIKLAR OLSUN.

Hamdolsun bizde sansür de var, ortaçağ karanlığı da.

24 Ekim 2008 Cuma

İzmit Körfezi

Biraz geç oldu izmit hakkında yazım ama; hiç yoktan iyidir diyerek bugün yazıyorum. cumartesi günüydü kocaeli maçı, perşembe gününe kadar biletler konusunda soru işareti vardı. Faşo aziz'in biletlere ayar çektiği hep söylendi durdu, ta ki perşembe günü Hodri Meydan'ın adamlığını görene kadar; renklerimiz farklı olsada benzer düşünceler, duygular içerisinde olduğumuzun bir kanıtı olarak biletlerimizi temininde bize yardımcı oldular ve faşonun planlarını bozdular. Hodri Meydan'a ne kadar teşekkür edilse az. Cumartesi sabahı bu bloğun diğer yazarlarının da içerisinde bulunduğu bir halısaha ekibine,, futbol dersi verdikten sonra salı pazarına geçip, izmit yoluna koyulduk. İzmit'e tam 19 otobüs gidiyordu İstanbul, biletler konusunda faşo ağa'ya verilen dersten sonra; tribünden de kendisinin hatrını sormak için yeterli bir kalabalıktı, 19 otobüs. İzmit'te Hodri Meydan'ın kardeşliğinden başka, bir de taş atıp kaçan bir gürüh tarafından karşılandık. Otobüslerden birinin şöförünün, muavin koltuğunda ki oğlunun başı yarıldı bu taşlardan. Hodri Meydan'a ne kadar teşekkür, bu gürüha da ne kadar bela okunsa az. Tribünde 42.dakikaya kadar oldukça mantardık, o dakika da kadiköy'de içeri girmesine izin verilmeyen davullarımız izmitte içeri girince olay değişmişti. Özellikle uzun zaman sonra, yakılan meşale ve sis bombaları, tribünü gazlayan başlıca etkenlerden. Televizyondan izleyenler ne derece vakıf oldular bilmiyorum ama; baya iyi bir tribün yaptık maçın geri kalanın da, özellikle 2. golü getiren "aşığım aşığım sana"yı uzun zamandır böyle söylememiştik. Takımla ilgili hiç bir umudum ve beklentim olmadığından, yediğimiz veya attığımız gollerde pek bir reaksiyon göstermedim kendi adıma. Yalnız maç 3-2 olunca, numaralıda bulunan kocaelililerin daha önceden verdiği "fenerbahçe kümeye" gazıyla, tellere hurra yapıp "fenerbahçe fenerbahçe adamın .mına kor" demekten geri koyamadık kendimizi. Maçtan sonra da faşonun halini hatrını sorduktan sonra, klasik deplasman gırgırı başladı tribünde. Pek çok ilin aksine izmit'in polisleri de dahil oldular buna. "amirim izin ver sarı desinler" denince direk kendi sarı diyen amir, bileti olmayan küçük çocukları kendi elleriyle tribüne sokan polisler, bizimle beraber aponun piçlerini anan ve meşaleye anlayış gösteren çevikler; hepsini tebrik etmek lazım. Böylesi emniyet mensuplarının bütün ülkemize, özellikle İstanbul'a yayılması dileğiyle... Sonuç olarak salı pazarı'na geri döndüğümüz de elimizde yalandan alınmış bir 3 puan, doya doya geçirilmiş bir 5 saat vardı. Kısmetse eskişehir yoluda gözükecek bu yazara, onu da paylaşmak dileğiyle...

22 Ekim 2008 Çarşamba

Çüş

Olmadı, Olmaz

35 

Bu teknik direktörle, bu başkan ve yönetim anlayışıyla, onun getirdiği bu müşteri mi taraftar mı belli olmayan insanlarla, bu teknik direktörle, sağda tek başına Gökhan Gönül'le, bu başkanla, Selçuk-Maldonado ikilisiyle, bu teknik direktörle, oyuna kurtarıcı olarak giren Burak'la, bu başkanla, kalede Volkan defansta Edu'yla, bu teknik direktörle, canı istediği zaman oynayan istemediği zaman yok olan Alex'le, Ertem Şener'le, ama bu teknik direktörle ve bu başkanla; olmadı, olmaz.

38

21 Ekim 2008 Salı

Acı Umut

Hadi hiç söylenmemiş bir şey söyleyerek başlayayım yazıma: Geçen seneki Fener olsaydı galibiyete güvenirdim baya, ama şimdi şansımız yok. Geçen seneki ortam olsaydı futbolcular da galibiyetin geleceğine yüzde yüz güvenirlerdi zaten ama elimizde bu yok ne yazık ki, o zaman elimizde olanlara bakalım:
1) İlginç taktiksel anlayış: Tam geçen gün Mehmet Demirkol'un yazısından yola çıkarak yazdığım taktikle yola çıkmış takım, takımın en büyük gücü olan üçlü ileri de, arkalarında da oyunu ileri geri oynayacak olan savaşkan üçlü Uğur-Maldonado-Selçuk. Şimdi bu oyunu oynamakta pek maharetli bi orta üçlüsü olarak durmuyan ikiliye rağmen ortasaha daha savaşkan takılacak belli ki. Maldonado'nun pek ortasahadan çıkacağını sanmıyorum - ne zaman çıktı ki diyenlere son bi iki maç çıktı hatta şut falan çekti ara pası verdi dalga geçmeyin derim =) - ve daha çok Fabregas'ın nöbetçisi gibi olacaktır, işte bu maç görücez "abi adamın defans yönü muazzam da işte pek atak takılmıyor" diyenlerin haklılık paylarını.Ayrıca Kazım yedeğe çekilecek ki ikinci yarı ona ihtiyaç mutlaka olacaktır, o anlarda girmesi ve defansı bozması daha kolay olacaktır. Zaten mücadeleci bir üçlü de olamayacak bir adam. Kısacası Aragones ilk defa dersini iyi çalışmış bence, ama bu kadar kritik bir maçta kadro bu alışık olmadığı oyunu oynar mı bilemem, zaten Alex'i Aurelio'nun biraz daha ilerisindeki oyuncu gibi oynatacaksa bu kadroyu sil at.
2) Şampiyonlar Ligi. Bu iki kelime başlı başına bir etken. Buna taraftar baskısını da etkileyelim tabii. Çoğu taraftar buna son şans olarak bakıyor, bu yüzden susmayacaklarını tahmin ediyorum, ama ilk yarıdan gelen olası bir farkta da o sahanın içindeki FB'lilerden olmak istemezdim, çünkü bu akşam futbolcuların kahramanı Süper Baba Zicoları ve onun o geri dönüşleri o sahada olmayacak.
3) Fener'in kendinden büyük ismi: Evet kasten böyle dedim çünkü şuan ki futbolumuz geçen iki sezonda elde ettiğimiz sahasında yenilmeyen dominant takım imajıyla çok alakasız. Ve İngiliz takımları da kendi liglerinde oynadıkları tecavüzvari saldırgan futbolu ( copyright Ahmet Çakar ) kendi ligleri dışında hele de deplasmanlarda pek oynamıyorlar, daha kontrollü bir top oynuyorlar.
3) Arsenal'in kendisi: Her zaman söylerim, İddaa'da bi Arsenal'e bi İnter'e güvenmeyeceksin. ( Portekizliden sonra İnter'e güvenilebilinir ama büyük tek maç yatışlarım hep bu iki takım yüzünden olmuştur) Abedayor'un Van Persie'nin meşhur cenabetlikleri, tandemlerinin saçma hatalar yapabilmeleri ve sistemlerinin bazen özellikle de baskı altında saçmalayabilir yapısı.
Hadi bakalım..

Denizli ile ilk maç

Ertuğrul Sağlam'ın gönderilmesinden çok kısa bir süre sonra takıma gelen ve milli maç arası sebebiyle az da olsa normalde olacağından biraz daha fazla takımla çalışma şansı bulan Mustafa Denizli'nin Beşiktaş'ın başındaki ilk maçıydı bu haftaki Gençlerbirliği maçı. Denizli ile ilgili ilk izlenimler ve Denizli yönetiminde nasıl bir takım izleneceği konusunda da önemli bi kıstas olucaktı bu maç ve bu bağlamda büyük bir önem taşıyordu. Normalden farklı bir taktik ile sahaya çıkan Beşiktaş ikinci yarı çok iyi oynamamış olsa da ilk 13 dakikada bulduğu 3 golle 3-1 kazanmayı bildi ve Denizli Beşiktaş kariyerine iyi bir başlangıç yapmış oldu. Yalnız eğer bu böyle giderse her şey toz pembe devam etmeyebilir, ki verdiği ropörtajdan onun da bunun bilincinde olduğu belli oluyor.

Beşiktaşa ilk geldiğinde, önceden Galatasaray ve Fenerbahçeyi şampiyon yapmış olan Denizli'nin Beşiktaş'ta da bu başarıya ulaşıp üç büyüklerle de şampiyon olmayı başarmış ilk ve-muhtemelen daha uzunca bir zaman bıyunca da- tek teknik direktör olma emeli olduğu yazılıp çizildi. Eğer bunu başarabilirse hakikaten tarihe adını çok güzel bir şekilde yazdırır hatta yazdırmaktan öteye de gitmeyi hak etmiş birisi olur belki ama bu sene bu bu kadar kolay değil(bir takımı sezon ortasında alıp şampiyon yapmak). Ona bol şans dileyerekten kolay gelsin diyorum.

20 Ekim 2008 Pazartesi

Çakal

19 Ekim 2008 Galatasaray-Trabzonspor maçında Servet Çetin'in eline çarparak giren topun gol sayılmasından sonra:

8

11

Hayatımda gördüğüm en samimi futbolcu, Arda Turan.

Reckoner



Klip güzel olmanın yanında ilginç de, Radiohead'in başlattığı klip yarışmasına gönderilen bir klip. Birinci olamadı ama şarkının resmi klibi oldu. Bir grubun hayranı bundan başka ne ister ki ?

19 Ekim 2008 Pazar

Sezonun İkinci Derbisi

Derbi kelimesinin gerçek anlamı aynı şehrin takımlarının birbiriyle maç yapmasıdır. Lakin Türkiye'de derbi kelimesine yüklenen anlam daha çok 4 büyük takımın birbiriyle maç yapmasıdır. Bu anlamda bakarsak bu sezon Turkcell Süper Lig'in ikinci derbisi bu akşam saat 19.00'da Ali Sami Yen'de Galatasaray ve Trabzonspor arasında tamamen dolu tribünler önünde oynanacak. Trabzon'un senelerdir sürdürdüğü hayal kırıklığı yaratan performansına rağmen hala daha geniş kitleler tarafından 4. büyük olarak görüldüğünün kanıtı bu maçın biletlerinin tamamen tükenmesidir. Galatasaray bu hafta maçını başka herhangi bir Anadolu takımıyla yapsaydı bu stad tamamen dolmazdı. Ali Sami Yen Stadı'nın neden dolmadığından da hafta-içi başka bir yazıda bahsederiz.

skibbersunyanal

Bu maç 2 takım ve 2 teknik direktör için de çok önemli bir maç. Galatasaray kazandığı takdirde hem hafta içi Olympiakos maçına daha moralli çıkacak, hem ligin tepesindeki 2 takıma yaklaşmış olacak, Skibbe koltuğunu biraz daha sağlama alarak olası bir ayrılığı geciktirecek, takımın kendine olan güveni geri gelecek, Galatasaray bu sezon ilk kez zorluk derecesi yüksek olan kıran kırana bir mücadeleyi kazanmış olacak. Trabzonspor kazanırsa da aynı şey geçerli. Lig başından beri oynadıkları en zor maç olan Beşiktaş maçında berabere kaldıktan sonra İstanbul'da Galatasaray'ı yenerlerse şampiyonluğa olan inançları artar, bundan sonraki malara daha dirençli ve psikolojik olarak güçlü çıkarlar. Galatasaray kaybederse Skibbe için çanlar çalmaya başlar. Trabzonspor kaybederse bundan sonraki hafta onlar için çok kritik bir hal alır. Bu maçı ve bundan bir sonraki maçı kaybederlerse şampiyonluk yarışına şimdiden havlu atarlar.

isaaclincoln

İşte bu atmosferde oynanacak 2 takım için de tehlikeli bir maç. Galatasaray genel olarak Trabzonspor'a karşı pek fazla zorlanmıyor, özellikle de kendi sahasında. Ancak şunu da söylemek gerekir ki Galatasaray taraftarı bu maçtan galibiyetten fazlasını bekliyor. Trabzonspor'un derbi maçlarda tercih ettiği savunma futbolu anlayışına rağmen bence bol pozisyonlu, bol gollü ve çok zevkli bir maç olacak. Galatasaray'ın İsaac Promise'e dikkat etmesi lazım, hala daha oturmamış defansını çökertmek için bir numaralı adayıdır Ersun Yanal'ın. Galatasaray için en önemli futbolcu bence yine takımını yönetmeye başlayan Cassio Lincoln. 3-1 Galatasaray kazanır diye de bir skor tahmini yaparak bitireyim.

‘Tanrı mısın sen?’

Yılmaz Vural'ı severim, büyük şovmendir, büyük maçların adamıdır, baya eğlenceli gelir bana ve toptan da anlar. Bitmek bilmez Fenerbahçe sevdası vardır, "Fenerbahçeyi bana verin, üç yıl üstüste şampiyon yapayım" sözü meşhurdur, tekerli sandalyeyle çıktığı maçta sandalyeden kalkıp hakemin üzerine yürümüşlüğü vardır, son yıllarda dış görünüşün de önemini anlayınca iyicene süper bir adam olmuştur "Benim de rolexim benim de cipim var" demişliği bile var(mış). Antalyaspor'la güzel bir yola çıkmışlığı ve izlediğim maçlarında da iyi top oynatmışlığı vardır ama işte dediğim gibi büyük maçların adamıdır anca TV'lerin yayınlamadığı maçları pek sallayacağını düşünmüyorum açıkçası ama keşke bir klüple uzun süreli anlaşıp yapabileceklerini gösterse.
Neyse konumuz Yılmaz Vural güzellemesi değil, dün söyledikleri: “Bu bize yapılmış bir terbiyesizliktir. Uzatma için verilen bir süreyi 1 saniye geçiyorsa maçı bitireceksin. Semih 2 kere faul yapıyor, atmıyorsun. Uğur faul yapıyor, atmıyorsun. Takdir hakkı denilen lanet şeyi hep rakipten yana kullanıyorsun. Sonra geliyorsun beni saha dışına çıkarıyorsun. Zaten 90+5 olmuş daha ne yapıyorsun yani? Tanrı mısın sen be? Oyuncuma taktik veremeyecek miyim? Dışarda görüyorlar, “ağabey ağabey” diyorlar, burada garip bir tavır. Bu ülkede bir tane hakem yok. Tebrik ediyorum kendilerini, utansınlar. 10 sene oldu, bir tanesi gidip Avrupa’da düzgün bir maç yönetemedi. İnsanlarda yürek yoksa böyle oluyor işte. Ben antrenörlük yapsam ne olur, yapmasam ne olur. Yıllardır aynı şeyi konuşuyoruz, bu kadar basiretsizlik olmaz. Ne oldu kazandılar da, bir tarafı sevindiriyorsun, diğer taraf ne olursa olsun. Ne ala memleket.”

Tamam son dakikada yenilmişsin, faul olduğunu düşünüdüğün pozisyon sonrasında gol yemişsin -ki bence değil-, gazını alıp hakeme de sallamışsın, kendi oyuncularının sertliklerini görmemişsin onu da anladım da uzatmalar için söylediğin söz oldukça komik be, devamı ise daha süper. Ben de demiyorum ki türk futbolunun hakemleri süper on numara ama ayıptır bence bu sözler. Adam senin sarılmana katlanmak zorunda değil be hoca yapma gözünü seveyim.

Dibe vurmadan yüzeye çıkamazsın

Dünkü maçtaki gibi ancak bir kaç maç kazanabilirsiniz. Bu bir kaç maç da belki bize biraz zaman kazandırır, Aragones paşa da görür belki bazı şeyleri,mesela milli takımda uyguladığı sistemin bu kadroyla olmayacağını. Başlığa gelince, bu söze ben de inanırım, insanların bazı şeyleri fark etmesini sağlar bu durum ve en dipten güç alıp yukarıya çıkabilirsiniz. Bu tarz durumlarda Ali Bilgin sağ bek oynadığı tek yarıda iki sezondur oynadığının toplamından daha yararlı olur, Uğur 4 kişinin arasında topu doksana asar, Semih son saniyede gol atar (hoş bu pek sayılmaz alışkanlık yaptı adam bunu =)), isminin başına her zaman " Olum kim lan bu" gelen Gürhan sol kanat yerine sağ açık oynayıp Kazım'dan etkili olur. Açıkçası ikinci yarıdaki futbol gene çok iyi değildi ama bakalım umut fakirin ekmeği umarım yukardaki söz doğrudur.
Buarada Mehmet Demirkol yazmış bugun-ki kendisi en sevdiğim, en düzgün spor yazarlarındandır-, sadece bir öneri olarak ben de dile getireyim istedim. Fenerbahçe'nin en büyük üç gücü olan Alex,Semih,Guiza'yı neden bir arada oynatıp arkalarına da en yetenekli adamlardan oynayan ileri geri yapabilecek bir üçlü kurmaz ki demiş Mehmet Demirkol, bu isimler de Uğur-Emre-Deivid olabilir sanırım. Emre zaten 5 maçın 2sinde oynamayacağı için de Deniz'le (Selçuktan daha yi bir alternatif olduğunu düşünüyorum) değişmeli oynayabilir. Kağıt üstünde orta saha kolay geçilebilir duruyor ama ben de topu karşıya yıkmak daha kolay olacağı için gözüktüğü kadar kolay olmayacağına inanıyorum, hem bu şekilde Aragones çok sevdiği "ortasaha elemanlarını tam gaz oynatıp sonra değiştirme" taktiğini de yapabilir. Neyse konu saptı, postun mottosu başlıkta, isteyen "umut fakirin ekmeği" diye de algılayabilir tabii :)

Sizler için özel olarak Kocaeli'ye yolladığımız navy de izlenimlerini paylaşır bi ara heralde.

Bambaşkaymışsın

Kötü bir başlık olarak gözüküyor biliyorum ama bu haberin altına ne yorum yapayım bilemedm ki. Eski bir haber ama internette bulamamıştım ultras/Movement bulmuş.

14 Ekim 2008 Salı

Can Dündar Soruyor: Neden ?

Yorum Farkı'ndan sonra sevdiğim bir diğer program da Ntv ekranlarına geri döndü. Bu akşam 21:00'de Can Dündar "Terör neden bitmiyor?" diye soracak,  Eski MİT müsteşar yardımcısı Cevat Öneş, ODTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. İhsan Dağı, Strateji Uzmanı Dr. Nihat Ali Özcan, Türk Ocakları Genel Başkanı Nuri Gürgür ve yazar Altan Tan cevaplayacak-mış.

12 Ekim 2008 Pazar

Josico'nun parası?


Peter Crouch'un Rövaşatası



Bu adamı seviyorum.

9 Ekim 2008 Perşembe

Mustafa Denizli ve Samet Aybaba asla Beşiktaş'a gelemez


Beşiktaş Kulübü Başkanı Demirören, teknik direktör Ertuğrul Sağlam'ın arkasında olduklarını belirterek, "Medya kendi kafasına göre haberler yapıyor. Buraya gelmeden önce hocayı aradım ve '2 maçı kazanamazsan gidiyormuşsun' dedim. Medya bunu böyle yazmış. Bunlara çok gülüyorum. Ben olduğum sürece Mustafa Denizli ve Samet Aybaba bu takımda olamazlar. Ben bunu 2000 senesinde de söyledim. Samet Aybaba bu takımın başında başarılı olmadı, bu nedenle onu istemiyorum. Ayrıca Samet Aybaba benim muhatabım değildir. Ben başkanım, o bir teknik direktör. Kendisi benim sözlerimin doğruluğunu vermiş olduğu röportajlarla göstermiştir" ifadesini kullandı.

http://www.milliyet.com.tr/2007/12/07/son/sonspo05.asp

7 Ekim 2008 Salı

Aziz Amca

Bugün resmi sitede yayınlanan saçma sapan bildirilerden sonra, bir bildiri daha çıkmış ortaya. Bildiriyi okumamızı sağlayan 1907 gençlik grubuna teşekkürler :).





AZİZ amca arkandayız (Fenerbahçe Minik Futbol Takımı)

Taraftardan istedigi destegi bulamayan Sayın Aziz Yıldırım 'a arka çıkan kürek takımımızdan sonra Fenerbahçe minik futbol takımı da olaya kayıtsız kalamadı.

6 Ekim 2008 Pazartesi

Bir zavallının son çırpınışları







Dün gece tribün bunları söyledi:
"İlk 15 dakika sessizlik"
"Başkanım baksana taraftarın susuyor"
"Bizimle uğraşma şu takımı toparla"
"Ruhsuz ibneler siktir olacak, Fenerbahçe bizimdir bizim kalacak"
"Aziz'in piçleri yıldıramaz bizleri"
"I love you Zico"
"Mehmet Mehmet Mehmet Aurelio, Aurelio Aurelio Mehmet Aurelio"
"Maçtan önce içtik biz, Fenerbahçe rakısı, Yoksa nasıl çıkardı, Josico'nun parası"

Stadın dört bir yanına (hatta çatıya) asılan pankartlar ve çok büyük başkana tamamen duygusal yönden bağlı olanlarsa şunları:
"Yönetim Taraftar Elele"
"Hep Destek Tam Destek"
"Ooo Aziz Yıldırım"
"Gerçek Genç Fenerbahçeliler"
Bütün bu söylenenler doğrultusunda bir şeyi tekrarlamakta fayda var; 1 oyla geldin, küfür yiyerek gideceksin.

GFB diyor ki #2

Tokatlar üstüste geliyor, çok sayın başkanımıza...

----------------------------------------------------------------------------------

Ranta karşı olan Sayın Aziz Yıldırım ve Çürüyen Senaryolar

Geçtiğimiz hafta Dinamo Kiev maçından sonra resmi sitemizden Sayın Aziz Yıldırımın bir senaryosu yayınlandı. Buna göre 13 milyonluk İstanbuldan kimse çıkmamış‚ Ankara ve İzmirden 1er otobüs dolusu taraftar olay çıkartmak için maça gelmişlerdi. Bu bir istihbarat değildi çünkü bu açıklama maçtan iki gün sonra yapılmıştı. Bu kadar geç bu senaryonun açıklanmasının sebebini bilmeyen herkes için biz anlatalım. Kayserispor maçında protestoların daha da büyümesinden çekinen Sayın Aziz Yıldırım yıllardır en kötü zamanlarında kullandığı tribün dışı oluşumları stada getirmenin alt yapısını hazırlıyordu. Daha önceki senelerde yaşadığımız olayların benzerlerinin tekrar etmesi ve sorumluluğunun GFBye atılması amacı güden bu senaryo bizim sağduyulu davranışlarımız sayesinde boşa çıkmıştır. Resmi sitemizde yayınlatmış olduğunuz Derneklerimizin Büyük Destek Hareketi organizasyonu aslında tribün dışı grup ve oluşumları bedava biletlerle stada sokup olay çıkartma senaryosunun kılıfıydı. Tabi ki Anadoludaki bazı derneklerimiz sayısal olarak düzenlenen bu toplu organizasyona katılım göstermiş ve stadımızda maçı izlemişlerdir. Temennimiz her maçta tribünde yer almalarıdır. Ancak onlarda bu maçta gördüler ki aslında kirli bir oyunun içinde kullanılmak istendiler. Migros Kale Arkası Tribünü‚ Maraton Üst E Blok ve Fenerium Üst Tribününe taraftarlık ve Fenerbahçeyle zerre kadar alakası olmayan‚ amaçları sadece Sayın Aziz Yıldırım lehine tezahürat yapmak ve provakasyon ortamı oluşturmak olan gruplar sokulmuştur. Hatta Maraton Üst E Blok girişinde bu kişilerin bazıları kendilerine bedelsiz olarak verilen ve üzerinde Davetiyedir‚ Satılamaz yazan biletleri 25-30 YTL arasında değişen fiyatlarla satıyorlardı. Bu biletlerin satıldığını Maraton Üst Tribününe giren herkes gördü. Özellikle Maraton Üst E Blokta konuşlandırılan bu bindirme kıtalar stada girerlerken yapılan üst aramalarında gerçek amaçlarını açığa çıkarmışlardır. 5 kişinin üzerinden bıçak ve kesici alet çıkmış‚ bu kişiler gözaltına alınarak bugün Adliyeye sevk edilmişlerdir. Sayın Aziz Yıldırıma soruyoruz; Bu stadda çıkacak herhangi bir olayda tek bir kişinin burnu kanasa bile bunu GFBye yıkmak politikanız dün açığa çıktı. Sizin tarafınızdan ve sizin aracılığınızla verilen bedelsiz biletlerle sadece size yönelik tezahürat yapmak için tribüne giren bu kişiler hangi amaca hizmet kesici ve delici aletler taşıyorlardı? Stadımıza getirdiğiniz body guardlar hani taraftarlarımızın güvenliği için oradaydılar? Bir taraftan olay çıkartmak ve kan dökmek için organize olmuş grupları stada taşıyorsunuz diğer taraftan bu güvenlikler taraftarlarımızın rahat bir şekilde olaysız maç izlemeleri için oradadırlar diyorsunuz. Bu ne yaman bir çelişki? Dün herhangi bir taraftarımızın yaralanması durumunda bu sefer suçu kime atacaktınız? E Bloğa ait Dinamo Kiev ve Kayserispor maçı güvenlik kamera kayıtlarını tüm kamuoyuyla paylaşır mısınız? Kayserispor maçında E Blokta bulunan ve büyük bir kısmı ilk kez maça gelmiş olan kişilerin Dinamo Kiev maçında tribünde olup‚ olmadıklarını herkesin görmesini sağlar mısınız? E Bloğun en önünde bulunan ve bedelsiz kombine kartlarla stadımıza sokulan diğer gruptaki kişiler maç boyu E Blokta bulunan Üniversiteli ve Liseli kardeşlerimizi hakaretlerle‚ el kol hareketleriyle ve küfürlerle tahrik etmeye çalışmışlardır. Hatta bununla yetinmeyip‚ F Blokta bulunan çok sayıda taraftarımıza da hakaretler yağdırmışlardır. Ancak günlerdir kamuoyunu bilgilendirmemiz ve tüm taraftarlarımızı uyarmamız olumlu sonuç vermiş‚ oynanmak istenen bu oyuna karşı taraftarlarımız ve üyelerimiz sağduyulu davranmışlar ve kan dökülmesine olanak verilmemiştir. 80 dakika boyunca süren tahriklerin boyutu o kadar artmıştır ki Migros Kale Arkasında bulunan grubumuz tarafından fark edilmiş ve E Bloktaki özel güvenliklerin toplu halde tribünden çıkış yapmaları üzerine endişeye kapılarak tribünü toplu halde terk etmiş ve kardeşlerimizi sahipsiz bırakmamak için Maraton Tribününün önüne gelmişlerdir. Tabii siz bu gelişmeleri tribünleri çoktan terk etmiş olduğunuz için görmediniz. Dün akşam gördük ki ne o özel güvenlikler taraftarın güvenliği için oradalar‚ ne de siz taraftarlarınızın güvenliğini düşünüyorsunuz. Her ne pahasına olursa olsun bu oyunun bir parçası olmayız ama Maraton Üst Tribününde bulunan hiçbir kardeşimizi ezdirmeyiz. Bunu da böyle biliniz. Maraton Üst E Bloğa bedelsiz biletler vererek dışarıdan toplama insanlar getireceğinize satışa çıkmamış koltukları satışa açmanızı rica ediyoruz. Gönülden Fenerbahçeye bağlı tribüncü insanların 90 dakika sadece takımımıza destek vermek için kombine kart bedelini kulübümüze kazandırarak orayı doldurmalarını sağlamalısınız. Gelelim tekrar pankartlara hepsi tek elden ve tek ağızdan çıkmış olsalar bile stadımızda uzun zaman sonra bu kadar renkli bir görüntüyü izlemek bizleri mutlu etti görüyoruz ki pankartlarla dolu bir stadı sizde özlemişsiniz. Ancak şunu unutmayınız orası bir stadyum başkanlık seçimi yapılan bir kongre binası değil ve orada futbol takımımız mücadele ediyor siz seçim propagandası yapmıyorsunuz. Bundan sonra stadımızın dört tarafının kendinizi destekleyen değil‚ takımımızı destekleyen pankartlarla donatılması temennimizi hayata geçirmenizi umuyoruz. 90 dakika bitimindeki 5 dakikalık protestolarımızdan şikyetinizi her ortamda dile getirirken sizin istediğiniz ve oluşumu için büyük çaba sarf ettiğiniz müşteri seyirci profilinin stadımızın en pahalı yerinden sizi ıslıklayarak ve hakaret ederek protesto etmesi sonucu tribünü terk ettiniz. Demiştik oluşturduğunuz müşteri seyirci profili bizi değil takımımızı‚ taraftarı değil yönetimimizi zor durumda bırakır. İflas eden tribün politikalarınızı gözden geçirmenizin zamanı gelmiş ve geçiyordur. Maça girdiğimizde her tarafın tek tip ve kısmen farklı olarak tasarlanmış hep destek‚ tam destek pankartlarıyla donatılmış olduğunu gördük. Bu zamana kadar hiç pankart asılmamış locaların hatta şeref tribünün altında bile bu pankartları görmek hoşumuza gitti fakat kafamızı şöyle biraz daha yukarılara kaldırdığımızda Bilmeyenler öğrensin‚ Fenerbahçe´de padişahlık olmaz. Fenerbahçe‚ Cumhuriyettir. Gerçek Genç Fenerbahçeliler´´ pankartı vardı. İşte bu pankart hepimizi gülümsetti. Sayın Aziz Yıldırım tarafından yaptırılıp‚ astırılan bu pankartla Tek kimlik Fenerbahçe şeklinde oluşturulan suni gündem yine çöpe gitmiştir. Sayın Aziz Yıldırım ürettiği tüm suni gündemleri‚ iftiraları‚ hakaretleri bizim bir şey yapmamıza gerek kalmadan kendisi yeni girişimlerle çöpe atıyor. Ancak Sayın Aziz Yıldırım uzun zamandır ilk kez size teşekkür etme gereği duyuyoruz. Astırdığınız bu pankart Gerçek Genç Fenerbahçelilere ait olsa bile içeriği tüm tribün gruplarımızın kalpten katıldığı bir slogandır. Biz ne diyorduk Kimse şah değil‚ Padişah değil siz ne yazdınız? Bilmeyenler öğrensin‚ Fenerbahçe´de padişahlık olmaz. Fenerbahçe‚ Cumhuriyettir. Yani hepimiz aynı şeyi söylüyoruz. Sayın Aziz Yıldırım eğer bu pankart sadece sizin görüşünüz değilse yakınınızdaki akıl hocalarınız Genç Fenerbahçelilere olan sempatilerini hala yitirmemişler. Gerçek eklemesini saymazsak aylar sonra pankartımızı kendi ellerinizle yaptırıp‚ hem de en tepelere astırdınız. Bu bizim için bir onurdur. İsterdik ki bizimde bir emeğimiz geçsin ve en azından pankartı oraya biz asalım. Sayın Aziz Yıldırım‚ her fırsatta bizlerle ilgili birçok fax ve mailin kulübe geldiğini söylüyorsunuz. Özellikle bugün aralarında birçok kongre üyesinin de bulunduğu taraftarlarımızın fax yoluyla Maraton Üst E Blokta yaşanan provokasyon‚ tehdit ve hakaretlere ilişkin şikayetlerini içeren yazılarını resmi sitemizden ve diğer yayın organlarımızdan yayınlamanızı‚ aynı GFB aleyhine olduğu zaman gösterdiğiniz hassasiyeti göstermenizi önemle rica ediyoruz. Milli maç nedeniyle verilen aradan futbol takımımızın tüm yaralarını sararak çıkacağına‚ Fenerbahçemize yakışan futbolu sergileyecek düzeye geleceğine olan inancımız tamdır. Aynı arada iflas eden kişisel tribün politikalarınızı rafa kaldırarak‚ tribünlerimizi bütünleştirecek ve futbol takımımızı ateşleyecek duruma gelmesini sağlayacak gerçek tribün politikaları üreterek hayata geçirmenizi diliyoruz. Daha önce haksız yere verilmiş olan tüm cezaların tekrar incelenerek kaldırılması yolunu açacak girişimleri bizzat başlatmanızı ve tribünlerimizi tek tip seyirci oluşturma girişimlerinizden bağımsız bırakmanızı istiyoruz. Saygılarımızla‚
Genç FENERBAHÇELİLER

5 Ekim 2008 Pazar

Olası bir Wonderkid: Sercan Yıldırım

 

Bu akşamdan sonra adını daha çok duyabiliriz, o yüzden maçtan önce kendisiyle ilgili bir şeyler yazayım dedim. İşte Turkcell Süper Lig'in ilk 5 haftasında 4 gol atarak şu an Milan Baros'la beraber gol kralı olan 18 yaşındaki genç adam.

"Hakan Şükür tipi" forvetler yavaş yavaş tarihe karıştığına göre bugünkü futbol anlayışında bir forvet oyuncusundan ne bekleriz ? Maç içinde sürekli hareketli olmasını, kanatlara deplase olarak savunmanın dengesini bozmasını ve arkasından gelen oyunculara yer açması, savunmanın arkasına koşular yapmasını ve kahve tabiriyle "bulduğunu atmasını". Sercan Yıldırım bunların hepsini yapıyor. Henüz canlı olarak sadece 2 maçını izlemiş olmama rağmen kalitesini ve yeteneğini izleyene çok iyi gösteren bir oyuncu.

Bugünlerde haber sitelerinde Manchester'ın onu istediği yazılıp çiziliyor, büyük ihtimal doğrudur. 1 sene önce de birçok İngiliz takımının listesindeydi Sercan, ama bunlardan şimdi haberimiz oldu tabii ki. Eğer ilk 5 haftada 4 gol atmış olmasaydı yine haberimiz olmazdı, çünkü bu topraklarda futbolcu sadece gol attığı zaman var. Hele bir de 3 büyüklerden birine atarsa bu golü, 1 hafta manşetlerden inmez. Akabindeki maçta kötü oynarsa 1 hafta da "Şımardı!" manşetleri... Bizim tanımadığımız adamı Alex Ferguson, Arsene Wenger tanıyor. Demek ki bir yerde hata yapıyoruz. Kendi ülkemizde birçok yetenek olmasına rağmen ya keşfedemiyoruz, ya da yeteneğini köreltiyoruz. Çok klişe olacak ama Türkiye'de 70 milyondan çıkan futbolcularla Türk nüfusu 2-3 milyon olan Avrupa'dan çıkan Türk futbolcuları bir karşılaştırın bakalım, hangileri daha iyi yetişmiş, daha iyi futbolcu ve profesyonel.

Konuya dönmek gerekirse, Sercan'ın bu yaşta büyük bir Avrupa klübüne transfer olmasından yana değilim. Bana göre bu tür transferler için 2 dönem vardır. Ya Messi, Bojan, Cristiano Ronaldo, Fabregas gibi kendini 15-16 yaşındayken gösterirsin; ya da kendi liginin büyük takımlarından birine transfer olup Avrupa kupası maçlarında tam kapasiteyle oynarsın ve kendini Avrupa klüplerine gösterirsin. Kendini kanıtlamadan böyle büyük bir takıma gidersen ezilme ihtimalin çok yüksek. Sercan'ın biraz da Bursa şehrinin 3 büyüklere bakışından dolayı İstanbul klüplerinden birine gitmek istemediğini ve gitmeyeceğini etrafındakilere söylediğini biliyorum ama 1-2 sene sonra 3 büyüklerden birine transfer olması hem Türk futbolu hem de kendini geliştirmesi için çok daha faydalı olur diye düşünüyorum.

3 Ekim 2008 Cuma

GFB diyor ki


Bakalım resimde ki zat-ı muhterem buna ne diyecek?
----------------------------------------------------------------------------------

İtiraf ediyoruz kullanıldık, ancak değiştik, değişmeye devam edeceğiz.


Sayın Aziz Yıldırım takımın gidişi ile ilgili tek bir açıklama bile yapmazken sürekli GFB yi hedef alan açıklamalarla gündem saptırmaya devam ettiğine ve bu açıklamaları yapmakla takımımıza zarar vermediğine göre biz de Sayın Yıldırım'ın iftiralarına, hakaretlerine, onur kırıcı ithamlarına cevap vermekte sakınca görmüyoruz. Zamanında kullanıldık evet kabul ediyoruz ama dört senedir değiştik ve değişmeye devam ediyoruz. 4 sene öncesine dönmemiz için yapılan her teklife karşı çıktığımız için bu günlere geldik.
12 Eylül 2008 günü FBTV de Sayın Aziz Yıldırım “o zaman şartlar onu gerektiriyordu artık değişti” demişti. Ekim 2008 tarihli kulübümüzün resmi yayın organı olan Fenerbahçe Dergisi’nde “Mücadelemiz her ne pahasına olursa olsun sürecek” demiştir. Sayın Aziz Yıldırım kişisel sorunlarına kulübümüzün resmi yayın organlarını alet etmeye devam ediyor. Üstü kapalı ithamlarda bulunuyor. Sürekli olarak geçmişten “o zamanın şartları” şeklinde bahsediyor. Herkes öğrensin o zaman neler oldu? Şartlar neydi? Bugün GFB ne kadar değişti? Aziz Yıldırım ne kadar değişti?
Öncelikle protestolarımız Sayın Aziz Yıldırım’ın bahsettiği gibi Gençlerbirliği maçında ya da takım kötü sonuçlar aldığında değil, Aziz Yıldırım'ın taraftara uyguladığı yaptırımlar zamanında başlamıştır. Yani Partizan maçından beri protesto vardır. Bu protestolar kesinlikle takımın aldığı kötü sonuçlar için ya da fubol takımımız kötü gittiği için yapılmamıştır ve yapılmayacaktır. Taraftar maç boyunca takımına 90 dk. desteğini verecektir.
Aziz Yıldırım'ın idaresinde olduğumuz o günlerde neler yaptık? Neler yaşadık? Nelere şahit olduk? Geçmişte şartlar neydi o şartlarda neler yapıldı herkes bilsin istiyoruz.
1- Sayın Yıldırım ilk istifanızı açıkladığınız Show Tv ye gitmeden önce yanınızdaydık. Göreve geldiğiniz günden itibaren en çekindiğiniz slogan “Ali Şen Başkan Fenerbahçe Şampiyon” du. Show Tv'ye giderken akıl hocalarınız size “ Türk halkı duygusaldır, duygusal bir ortam oluşturursan Ali Şen'in “Ali Şen başkan Fenerbahçe Şampiyon” sloganını unutturur “Aziz Yıldırım başkan Fenerbahçe şampiyon dönemini başlatırsın” dediler. Siz de çıktınız uzun süren konuşmalar ardından birden istifa ettiğinizi ağlayarak ve tv karşısındaki yüzbinleri ağlatarak anlattınız. Aynı gecenin sabahında bize otobüsler tutmamız için para göndertip semtlerden insanları toplattınız. Bu otobüslerle yüzlerce kişiyi Fenerbahçe parkına taşıttınız ve “Taraftarız biz çekeriz cefa, büyük başkan bizi bırakma” tezahüratlarıyla yürüttünüz. Tabii bu yürüyüşe hiçbir şeyden habersiz gönülden katılan yüzlerce taraftarda katıldı. Onların hakkını teslim etmek gerekir.
2- Deplasmanda kaybedilen Diyarbakır maçı sonrasında bizzat grubumuzun kurucularınıarayarak “toplanıp alana gelin, Mustafa hocayı protesto edin, istifaya zorlayın” dediniz. Sonrasında havaalanında yaşananları anlatmaya gerek yok herkes biliyor.
3- Altay maçı ve Göztepe maçları sonrasında protestolar başlayınca bunu daha fazla büyümeden engellememiz için bizimde içinde bulunduğumuz bazı gruplara bedelsiz 3000 er tane bilet yolladınız. Hem de şu an hain ilan ettiğiniz Sayın Tahir Kıran a rica ederek yanımıza gönderdiniz. Sayın Kıran da bizlere hitaben hala unutmadığımız güzel bir konuşma yaptı ve sizin yolladığınız biletleri verdi.
4- Deplasman yasağını protesto için maratonda bulunan kadim dostumuz KFY nin açtığı “Taraftar+Kombine= Dolar” ve “Fenerbahçemizi izlemimizi İngiliz İşgal Komutanları Bile engelleyemedi” pankartları sonrasında hafta içi dereağzına bizleri çağırarak “Seneye Maraton ortayı size veriyorum” dediniz. Kabul etmememiz üzerine yanınızdakileri ısrar edip ikna olmamız için peşimizden yolladınız. Biz “dostlarımızı satmayız” diyince gözlüğünüzü çıkartıp bize “sizi de üzerim” dediniz.
5- Aranızın kötü olduğu 1907 Dernek başkanı Sayın Necdet Ersoy UNIFEB oluşumunu destekleyince bizi çağırdınız ve “Bunlar çok büyüyor, başımıza dert açacaklar, tribünde barınmalarına Müsaade etmeyin” dediniz. Biz de bu emir büyük yerden diyerek bir basket maçında “UNIFEB başkanının kalbini kırdık. Sonradan hatamızı anlayıp özür diledik ve UNIFEB ile kardeş olduk... 6 Kasım 2002 GS maçı sonrası yaşanan haksız gözaltılar esnasında Sayın Necdet Ersoy'un ismini verdiniz ve UNIFEB sorumlularından Barış Ertül'ü gözaltına aldırdınız.
6- Dereağzında yapılan Galatasarayla oynanan PAF maçından önce aradınız “kalabalık gelin” dediniz. Ve aranızın açıldığı Sayın Atiila Kıyat'ı protesto ettirdiniz.
7- İkinci kez kulubümüzü zor günde bırakıp gitme kararı aldığınızda bile hain dediğiniz Sayın Tahir Kıran bizleri arayarak “Bakın mutlaka yürüyüş yapın ve yapılan yürüyüşlere katılın, başkanı istifadan döndürmek lazım. Defalarca başkanla konuştum ikna etmeye çalışıyoruz, siz de kırgınlıkları unutun ve Fenerbahçe için bu yürüyüşlere destek verin” dedi. Biz bu teklifi reddettik. Israrla size destek vermemiz için bizi arayan Tahir Kıran ile bizi özdeşleştirdiğiniz o günlerde en sonunda biz de yürüyüşe dahil olduk. Aranız kötü diye her yerde konuştuğunuz Tahir Kıran ile o günlerde her gün görüşüyordunuz. Sebebi neydi acaba? Ve ne ilginç ki o da sizi istifadan döndürmek için gayret ediyordu.
8- İkinci kez istifa etmenizin gerçek sebebini ise bir çok kişi gibi biz de biliyoruz. Gazeteci yakınlarınız, o dönem sizinle olan idareci arkadaşlarınız, yakın dostlarınız gibi biz de biliyoruz. Sağlık sebebi de bir sebep ama asıl sebep değil. Gerçek sebebini tüm Fenerbahçe camiasına açıklamanızı bekliyoruz.
9- 2004 yılında tarafımıza vermiş olduğunuz 1200 adet Migros kombinesi iptal ettiniz. Çünkü hoşlanmadığınız diğer tribün gruplarına karşı bir şeyler yapmamızı istiyordunuz ancak biz dostlarımızı satmadık, isteklerinizi uygulamadık ve bize karşı savaşınızı başlattınız.
10- Olimpiyat stadında oynanan kupa finalinde 2 kişiyi yanımıza yolladınız ve bir istekte bulundunuz. Biz reddettik. Aynı kişileri tekrar yolladınız ve adeta tehdit ederek isteğinizi yinelediniz. Ama biz kabul etmedik ve yapmadık. Kaybedilen kupadan sonra çıkıp “anama küfredenlerle beraberler” açıklaması yaptınız. Oysa sizin istediğinizi kabul etsek bu açıklamayı yapmayacaktınız. Bu teklifinizin bize iletildiği an kapalı tribünde olaya şahit olan bir çok kongre üyesi ve taraftarda vardı.
11- MTK maçında size yakın bir grubu bedelsiz kombineler vererek satada soktunuz ve olaylar meydana getirttiniz, sonra önceden hazırladığınız senaryoyu hayata geçirtip haksız cezalar aldırttınız.
12- 1 oyla başkan seçildiğiniz kongre ile 600 oy farkla başkan seçildiğiniz kongre arasında geçen dönemde neler yaşandı biz biliyoruz. Neler döndü, ne senaryolar hayata geçirildi hepsine şahidiz. Şu an çok iyi dost gözüktüğünüz camiamızdaki büyüklerimizle ikili ilişkilerinizin bozulmaması için susuyoruz. O döneme ilişkin tek bir açıklama bile yapmamış olmanızı hayretle izliyoruz.
Bütün kamuoyu önünde bu olayların gerçek olduğuna dair ŞEREFİMİZ ve NAMUSUMUZ üzerine yemin ederiz.
Anadoluda sizle resim çektirmek, sizden imza almak isteyen insanları hor gördünüz, yanınızdan kovdunuz, selam almadınız, selam vermediniz, kibirinizle, kendinizi dev aynasında görmenizle halkı HALKIN TAKIMINDAN soğutmaya çalıştınız. 100.yıl kutlamalarını bile bir ilçeye ve bir caddeye, o caddeyle özdeşleşmiş bir kültüre hitaben yaptınız. Anadoludaki milyonlarca taraftarımızı yok saydınız. Hatta İstanbul'un öbür yakasını bile unuttunuz. Çünkü siz taraftar değil müşteri istiyordunuz ve insanlara bakışınız “kulübe kaç dolar kazandırır” bakışıydı. Oysa Fenerbahçeyi bugünlere o insanların vefa duyguları ve hiçbir paranın satın alamayacağı sevdaları getirmişti. Sizin istediğiniz müşteriler oyuncularımızı, takımımızı yuhalamayı, oyunculara küfretmeyi, ıslıklamayı kendilerine hak olarak görüyor ama siz tribünlerimizi bitirmek için sürdürdüğünüz politikanın en büyük avantajımız olan iç saha avantajımızı yok edip bitirdiğini görmüyorsunuz.
Ranttan bahseden Sayın Aziz Yıldırım’ın şu an rantla hiçbir ilişkisi olmayan GFB’ye karşı yapmış oldukları teklifleri sırayla ve tarihleriyle aşağıya yazıyoruz. Bu bahsedilenlerin hepsi gerçek ve yaşanmıştır.
İşte tarafımızdan reddedilen teklifler ;
1 – Sayın Bülent İşcen, 7 Ağustos 2008 tarihinde Grubumuzun kurucularını arayarak yanında Sayın Aziz Yıldırım’ın olduğunu ve Maraton Üst Tribünü’nde bizden şikayetçi olanlar olduğunu ve derhal Sayın Ömer Temelli ile sorunların giderilmesi için görüşmemiz gerektiğini aksi taktirde “Aziz Yıldırım sizi Başbakan’a ve İstanbul Valisi’ne şikayet edecek, haberiniz olsun” diyerek tehdit olarak algıladığımız bir konuşma yapmıştır. Teklif 8 Ağustos 2008 tarihinde Sayın Ömer Temelli aracılığıyla grubumuzun kurucusuna, Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda yapılmıştır. Yapılan görüşme esnasında Sayın Ömer Temelli “Kombine kartları ücreti karşılığında iade ediniz ve sizlere karşılık olarak 500 adet bedelsiz bilet” verelim teklifinde bulunmuştur. Teklif sıcağı sıcağına orada reddedilmiştir. Grubumuzun kurucusu, oraya sorunların giderilmesi ve E Blok’un bağıran taraftara ayrılması umuduyla geldiğini ancak hayal kırıklığına uğradığını belirtmiştir. Görüşme anında Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu Müdürü Sayın Ayhan Bak, Sayın Özcan Tuzcuoğlu ve görüşmeye kısmen de olsa telefonla iştirak eden Sayın Bülent İşcen’de yer almıştır. Bu görüşme tamamen Sayın Aziz Yıldırım’ın izni, istekleri ve bilgisi dahilinde olmuştur.
2 – İkinci teklif ilk tekliften birkaç saat sonra yani akşam saatlerinde Sayın Aziz Yıldırım’la sürekli olarak beraber olan Sayın Bülent İşcen tarafından telefonla yine grubumuzun kurucusuna yapılmıştır. Sayın Bülent İşcen 500 adet olan bedelsiz bilet tekliflerini, 1.000 adet bedelsiz bilete çıkardıklarını, kartları bir an önce iade etmemiz gerektiğini aksi taktirde Sayın Aziz Yıldırım’ın bizleri devlet büyüklerine şikayet edeceğini belirtmiştir. Başkanın ilk teklifi reddetmemize inanamadığını ve “bu ….ler naz yapıyor” dediğini aktarmıştır. Başkanın onayı ile bilet sayısını arttırdıkları yeni teklifde grubumuzca “ bir daha bu konular için bizi aramayın” denilerek reddedilmiştir. İlk teklifin olduğu gün yani 8 Ağustos 2008 günü Sayın Aziz Yıldırım başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bazı devlet büyüklerimize asılsız ithamlarla GFB’yi kötü lanse etmiştir. Zaten bu durumuda FBTV de itiraf etmiştir. Valiyle bu konuyu konuştuğunu açıklamıştır. Hakkımızda yasal işlem yapılması için asılsız iftiralarda bulunmuştur. Daha önce yaşadığımız haksız gözaltıların benzeri durumların yaşanması için bir senaryo hayata geçirilmiştir.
Sonraki günlerde 2 kez daha kamuoyunca bilinen yeni teklifler gelmiş ama grubumuz hepsini reddetmiştir.
12 Eylül 2008 Cuma günü Fenerbahçe Televizyonu’nda yayınlanan Futbol’un Zirvesi adlı programda bütün kamuoyu önünde “ufacık beyinliler”, “rantçılar”, “elebaşı” ve benzeri gibi ithamlarla hakaretlere uğruyoruz. Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlık Makamı kullanılarak, “ben ne dersem doğrudur ve doğru anlaşılır” mantığıyla yapılan bu açıklamaların nedeni Sayın Aziz Yıldırım’ın isteklerini kabul etmememiz ve kendimizi teklif ettiği biletlere karşı teslim etmeyişimizdir.
Sayın Yıldırım, tekliflerinizi kabul etmediğimiz, artık bizi istediğiniz gibi yönetemediğiniz için yaşadığınız şaşkınlıkla yaptığınız tutarsız açıklamalarınızın ve attığınız iftiralarınızın ardı arkası kesilmiyor.
Bu tekliflerin ve anlattığımız olayların tamamı gerçektir. Bu yaşananlara şahitlik edecek olan tarafsız onlarca kişi vardır. Bütün kamuoyu önünde bu olayların gerçek olduğuna dair ŞEREFİMİZ ve NAMUSUMUZ üzerine yemin ederiz. Aksini iddaa edeceklerinde aynı şekilde bütün kamuoyu önünde yemin etmelerini isteriz.
Sayın Aziz Yıldırım reddetmiş olduğumuz tekliflere karşılık makamını ve kulübün çıkarlarını bir yana bırakarak bizlere resmen kişisel bir savaş açmıştır.
Rantı reddedenlere karşı iftira, hakaret, yalan dolu ithamlar savaşına başlamıştır. Sayın Aziz Yıldırım’ın devlet büyüklerine söylemiş olduğu “Stadımızda mescit var ama onlar mescitte namaz kılmak yerine koridorda kılıyorlar. Tinerci, hapçı, çapulcu ve serseri takımı bunlar” sözlerii çok acıdır. Öncelikle belirtmek isteriz ki Migros ve Maraton Üst tribünlerinde herhangi bir mescit yoktur. Bu yüzden namaz kılmak isteyenler namazlarını koridorlarda kılmaktadırlar. Tinerci, hapçı, serseri ve çapulcu kişiler miyiz? Yoksa namazı ve dini istismar etmeye çalışan kişiler miyiz? Burada yaşanan çelişki maalesef Sayın Aziz Yıldırım’ın bizlere karşı beslemiş olduğu kin duyguları sonucu kurduğu yanlış cümlelerdir. Bu konu bizleri son derece üzmüştür. Bir başka çelişkide Sayın Aziz Yıldırım’ın her yerde bizi azınlık olarak göstermesi, “bunlar 100-200 kişi” demesi, ancak bu sayının çok fazlası bilet teklif etmesi ayrıca bir çelişkidir. Son olarak bahsettiği ve iftira attığı, hakaret ettiği, aşağıladığı 10 kişiler diye küçümsediği kişiler öyle parmakla sayılacak kişiler değildir. Bizim arkadaşlık bağımızda hepimiz biriz, o itham ettiğiniz kişiler tüm GFB dir. İzmir ve Ankaradaki elebaşları diyerek çamur attığı arkadaşlarımız üniversite mezunu, kariyerli, mesleklerinde son derece başarılı iş adamı kişilerdir.
Taraftar olarak Fenerbahçe iktidarında gözümüz yoktur. Fenerbahçe iktidarına muhalefetimizde yoktur. Aksine o makama saygımız vardır fakat bu makamın başında olan Sayın Aziz Yıldırım, kişisel sorun ve kavgaları sebebiyle başta GFB olmak üzere bazı tribün gruplarımızı camiaya karşı olarak göstermektedir. Bir sorun var, bir kavga var ama bu FENERBAHÇE Tribünleriyle, FENERBAHÇE arasında değildir. Bu kavga Sayın Aziz Yıldırım ile Fenerbahçe tribünleri arasındadır. Bu kavgayı başlatanda ne yazık ki Sayın Aziz Yıldırım’dır. Bu kavgayı başlatan o olduğu gibi bitirmesi gerekende o olacaktır. Taraftarına sahip çıkması gereken yerde taraftarını sürekli olarak hedef olarak göstermesi ve dışlaması bulunduğu makama yakışmamaktadır. Bugün beğenmediğimiz camiaların taraftarına nasıl sahip çıktığını hepimiz gördük.
Paramızla Migros'a kombine istedik, çıkarmadınız. Bunun üzerine Maraton’a geçtik ve kombine almak istediğimiz yerden satışları durdurdunuz. Biz bunları yaparken sizden herhangi maddi bir destek beklemedik sadece manevi olarak desteğiniz bizlere yeterdi fakat sizler manevi destek yerine deyimi yerindeyse köstek oldunuz.
Tutturmuşsunuz kombine kartları bizlere başkaları aldı diye. Açıklayın o zaman kim aldı bize kombine kartları. Açıklayabiliyor musunuz? Hayır. Çünkü öyle birisi yok. O kartları kimimiz borçla, kimimiz banka kredisiyle, kimimiz taksitle, kimimiz kendi harçlığıyla, kimimiz de babasının parasıyla aldı. Varsa aksini iddia eden çıksın da ispatlasın. Sürekli olarak “çamur at, izi kalsın” mantığıyla yürütülen bu tutuma bundan önce olduğu gibi bundan sonrada tepkimizi vermeye devam edeceğiz.
“Tek Reis” olmak başında olduğu camiayı birleştirmek, kaynaştırmak ve ayırmamaktan geçer. Bu düzen sağlanırsa şayet başarı kaçınılmazdır, aksine sağlanmaz ve çifte standartlara sebebiyet verilirse başarısızlık kaçınılmazdır. Bunları sizde çok iyi biliyorsunuz fakat kişisel sorunlarınız maalesef camianın başarısının üstüne çıkıyor. Biz bir adım attıkça siz adım atmak yerine yaptırımlar uygulamaya devam ediyorsunuz. Bu kişisel kavganızda camianın başkanlık makamını, yayın organlarını ve devletin birimlerini kullanmanızda ayrıca rahatsızlık verici ve üzücü bir durumdur.
GFB’nin geçmişte çokca hataları olmuştur, bu hatalarından geçte olsa bile ders çıkarmıştır ve bu hatalardan dolayı özür dilemesini bilmiştir. Sürekli olarak kendini yenileyen ve iyileştirmeye çalışan GFB, gönül verdiği renklerin başkanlık makamından daha cana yakın ve babacan tavırlar beklerken “ufacık beyinliler”, “kandırılmış gençler”, “elebaşı”, “çapulcu”, “rantçı”, “serseri”, “dini istismar edenler” ve benzeri gibi asılsız ithamlarla daha da üzülmüş ve soğutulmuştur.
Futbol takımımız bu kadar kötü ve zor bir durumdayken bugün resmi yayın organımız olan Fenerbahçe Dergisi’nde çıkan “Mücadelemiz her ne pahasına olursa olsun sürecek” başlıklı yazınızın içeriği bu sezon ve bundan sonraki sezonlar için bizde hedefin kupalar, şampiyonluklar ve başarılar olduğunu değil de bizler olduğu izlenimini uyandırmıştır. Hal böyleyken yapacağınız en iyi iş önceki satırlarda belirtmiş olduğumuz gibi taraftarı bir sorun olarak görmemek, onlara manevi anlamda destek vermek ve tezahüratlarımızda belirttiğimiz gibi “Bizimle uğraşmayarak, Takımı toparlamanız” olacaktır..
Son bir uyarı tribündeki taraftarlarımıza: Lütfen dikkatli olunuz, tribünle ve taraftarlıkla ilgisi alakası olmayan grup ve oluşumlar stadımıza tekrar sokulabilir, provakasyon ortamı oluşturulabilir, GFB başta olmak üzere aktif tribün gruplarının mensuplarına cezalar aldırtmak için yeni bir senaryo hayata geçirilebilir. Sayın Aziz Yıldırım benzeri girişimlerde daha önce bulunmuştur. Bursa ve MTK maçlarında kardeşi kardeşe kırdırma politikası uygulanmıştır. Lütfen provakasyonlara alet olmayınız.
Saygılarımızla,


Genç FENERBAHÇELİLER

1 Ekim 2008 Çarşamba

Kaptan Volkan

Dünkü maça dair hiç birşey yazmak gelmiyor içimden. Staddan çıkarken kaç kişi gördüm, neredeyse ağlayacak olan sinirden. Tek kelime; yazık. Bir de Alex çıkarken kaptanlık pazubandı Volkan'a verildi ya.. Kaptanı Volkan olanın hali bu olur işte gibi Levent Kırca vari bir şey yazmak istemiyorum ama Volkan bu haliyle kaptan oluyorsa durum düşünüldüğünden de fena.

29 Eylül 2008 Pazartesi

Sansür

" devlet tarafindan atanmis bir kurumun internet uzerinde kimin hangi bilgiye ulasip ulasamayacagina karar vermesi insan haklarina aykiridir. web siteleri kullanicilarin istekleri dogrultusunda baglandiklari yerlerdir. kullanicilar isterlerse bir web sitesine baglanmayabilirler. bu gucleri ve imkanlari mevcuttur. bir kullanici bir siteye baglanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkidir. baglanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkidir. halkin kendisine hizmet etmesi icin gorevlendirdigi kurumlar hadlerini asip halka neye ulasip ulasmayacagini bilmeyen cahil cuhela muamelesi edemezler."


Ekşi Sözlük

27 Eylül 2008 Cumartesi

Süper Men de Giderse...

Söylenecek çok da fazla bir şey yok aslında. Alpaslan Dikmen bugün vefat etti. Sadece Galatasaray tribünlerinde değil, bütün tribünlerde sevilen bir insan olduğu bugün görüldü. Ama biz Eski Açık'ta daha bir başka severdik onu. Bir kelimeyle anlatmamı isteseler, "abi" derdim Alpaslan Dikmen için. Birebir çok da fazla anımız olmasa da Kadıköy'e giderken, basket maçlarında, zorda kaldığımızda, Ali Sami Yen'de her zaman abilik yaptı bize. Aramızdan bazıları Fenerbahçe maçından önce taksiyle aramızdan geçen Fenerbahçelileri farkettiğinde taksiyi durdurup içeridekileri çıkartmak istediğinde, olaya ilk müdahale eden ve Fenerbahçeliler'i sağ salim tribününe yollayan da o'ydu. Gerçekten iyi bir insandı. Allah rahmet eylesin Alpaslan Abi. 

Not: Yarın ikindi namazına müteakip Şişli Camii'nde cenaze namazı kılınacak, sonra da Hasdal Mezarlığı'nda toprağa verilecek.

Alpaslan Dikmen

Sevenlerinin ve tribünlerin başı sağolsun. Kişisel olarak tanımıyordum tabi ki ama sadece okuduklarımdan seveninin bol olduğunu gördüm. Daha detaylı yazılar için GS'li arkadaşlara bırakıcam sözü. Antu ve Çarşı'da vakit kaybetmeden baş sağlığı dilemiş -tabi ki doğrusu da kesinlikle bu-. Futbol herkesi bir şekilde birleştiriyor işte.

Cesuryürek

Biliyorum çok Fenerbahçe üst üste oldu ama dertliyiz malum. Sanırım şuara Marco'la beraber en çok ihtiyaç olan oyuncu. Şu uyuyan takıma senin gibi delifişek bi isyankar gerek.

Ayıp

Grupların sene başından beri belli konularda diretmesini saygıyla karşılıyordum. Ancak tam desteğin gerektiği şu zamanlarda - ki bu konuda adımlar atılmıştı- bu pankart gerçekten çok ayıp. Gs'liler buna benzerini yapmışlardı ama bunun daha büyük ayıp olduğunu düşünüyorum. Git adam gibi rahatsız olduğun şeyleri söyle buna ne gerek var? Sonrasında CK,KFY ve GFB de bu pankarta olan tepkilerini göstermişler ve bunu yapanları ihraç etmişler. Çok gereksiz çook

Rıdvan diyor ki


"Fenerbahçe gibi bir takım ezilemez."

Üzerine diyecek hiç bir lafım yok. Bakalım Kiev maçı ne olacak?

26 Eylül 2008 Cuma

İbrahima Yattara

Katar'ın El Saad klübüne olan transferi bayram sonrasında gerçekleşecek Yattara'nın, hem de 11 milyon euroya. Verilen fiyat çok çok büyük bir rakam Yattara için, sezon başı olsa düşünülmeden satılırdı,yeri de bir şekilde dolardı. Büyük rakam diyorum çünkü bütün yeteneklerine rağmen maç içinde devamlılığı olmayan, defansı ve disiplini sıfır olan bir adam. Ama bu sezon oynadığı futbolla da Ts'nin en büyük hücum kozuydu ve sezona iyi başlamıştı. Beşiktaş maçında gördük, katı savunması olan bir takıma karşı TS Yattara'sız çok pozisyon bulamıyor. Ama bu kadar büyük bir rakama da TS yönetimi hayır diyememiş anlaşılan. Bakalım bu transfer TS'nin yüksek hedeflerini nasıl etkileyecek. Bu kadar yetenekli bir oyuncunun gidişi elbet ligin de kalitesini düşürecektir. Ama sanırım zaten gitmeye çok istekli olan Yattara'ya artık denilecek tek şey "Yolun açık olsun".

Büyük Değişim

Türkler 

Geçen sene Galatasaray ezeli rakibi Fenerbahçe'nin karşısına deplasmanda çıkarken kadrosu bu şekildeydi. Takımın tamamı Türk oyunculardan oluşuyordu. Açıkçası bu maçtan sonra da ligin büyük bir bölümünde Galatasaray'ı bu kadro (+Nonda) taşıdı ve şampiyonluğu getirdi. Geçen senenin Galatasaray'ı yetenekleri kısıtlı ama çok koşan, rakibe alan bırakmayan, çok dinamik bir takımdı. Kalite olarak kat kat altında olduğu söylenen Fenerbahçe'yi de Türkiye Kupası'ndan eledi, ligde de geçerek şampiyon oldu. O zaman yabancılarından sıfır verim alan Galatasaray, bugünlerde yabancılarıyla kazanıyor. Peki ne değişti, bir bakalım.

Öncelikle transferle başlayalım. Geçen seneden takımda olan Bouzid ve Carrusca gibi 2 gereksiz yabancı gönderildi ve gerekli kontenjan açıldı. Oynadığı ve iyi olduğu zamanlarda Premiere League'in en iyi sol açıklarından biri olarak kabul edilen Harry Kewell bonservissiz alındı. Defansın göbeğinde fazla ücret almasına rağmen seneler geçtikçe yaşlanan ve sorun yaratan Song gönderildi, onun yerine Bundesliga'nın iyilerinden sayılabilecek, topu oyuna sokma konusunda çok başarılı olan Meira geldi. Kalede bir şekilde güven vermeyen Aykut ve Orkun'un yanına da daha önce İtalya Milli Takımı'na çağrılarak kalitesini kanıtlayan Morgan de Sanctis alındı. Hakan Şükür'ün gidişiyle azalan ve alternatifsizleşen forvet hattına da bir dönem yıldızı parlayıp sönen ama kalitesi tartışılmayacak bir oyuncu olan Milan Baros getirildi. Bütün bu olanlara bakınca, bu transfer sezonunun Galatasaray açısından hem maddi hem de sağladığı yarar açısından en parlak sezonlardan biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Takımın ihtiyacı olan bölgelere nokta transferler yapılırken Galatasaray daha fazla kaliteli oyuncusu olan bir takım haline geldi. Şimdi bu transferlerin sahaya nasıl yansıdığına bakalım.

 

Önce kaleden başlayalım. Morgan de Sanctis gelmeden önce oynayan Aykut ve Orkun birer çizgi kalecisi olarak başarılı olsalar da ikisinin de yan toplarda zaafı olması, topu oyuna iyi sokamamaları, her an hata yapma risklerinin yüksek olması ve defans oyuncuları üzerinde bir hakimiyet kuramamaları çok büyük handikaplardı. Morgan de Sanctis oynadığı ilk maçta çok zor bir pozisyonun gol olmasını önleyerek Aykut ve Orkun'un bir sezondur veremediği güveni bir maçta verdi. Yan toplardan çok fazla gol yiyen Galatasaray'ın en büyük sorunlarından biri altıpasa doğru kesilen ortalara kalecinin çıkmamasıydı, Sanctis onu da halletti. Topu oyuna çoklukla defansla paslaşarak sokup, geri paslarda hata oranını da azaltınca Galatasaray'ın topu ayağında tutmasına ve oyunun temposunu daha rahat dikte etmesine olanak sağladı. Defansta Meira, kuşkusuz bu senenin en iyi transferlerinden biri, benim şahsi fikrim en iyisi. Geçen sene Song-Servet ya da Emre-Servet şeklinde oynayan ve topu oyuna sokmakta zorlandığı için hemen her topu ileriye şişiren bir defans yerine Meira'nın gelişiyle birlikte ortasahaya kısa pasla topu ulaştıran, zaman zaman oyunu kanatlara açan, pozisyon bulduğunda topla beraber ileri çıkıp tehlike yaratan bir defans ortaya çıktı. Takım arkadaşlarıyla uyumu tam sağlayamadığı için defansta özellikle yerleşmede hatalar yapsa da zamanla Meira'nın Türkiye'ye gelmiş en kaliteli defans oyuncularından biri olduğu ortaya çıkacaktır. Gelelim Harry Kewell'a. Daha takımda çok yeni olmasına rağmen gerek futbolcular gerek taraftarlar tarafından şimdiden çok seviliyor. Klasik bir kanat oyuncusunun yaptığı gibi topu alıp çizgiden gitmiyor, daha çok içeriye kat ederek oynamayı seviyor. Uzaktan şutları, arka direkte kendini unutturarak attığı ve atacağı goller Galatasaray'ın gol bulmakta sıkıntı çektiği maçlarda çok işine yarayacak. Skora yaptığı büyük katkının yanı sıra, Harry Kewell ortasahada oyun kurma işleminde Lincoln'e de yardım ediyor. Böylece Galatasaray oyunu tek bir oyuncu üzerinden organize etmemiş oluyor. Hem Lincoln'ün yükü hafifliyor, hem de Galatasaray karşı takımlar için durdurulması daha zor bir takım haline geliyor. Son olarak da Baros. Uzun zamandır Galatasaray'ın aradığı aralara kaçan, gerektiği zaman adam da eksiltebilecek, havadan yerden bitirici, iki ayağını da kullanabilen, yırtıcı bir forvet. İlk 11'de çıktığı 2 maçta 4 gol atarak 4-4'lük bir seçim olduğunu da tekrar kanıtladı. Özellikle yaptığı koşularla gerek kendisi top alması, gerek iyi anlaştığı Nonda'yı boş bırakmasıyla Galatasaray'a çok gol kazandıracaktır. Bu performansını devam ettirdiği takdirde -ki öyle olacağını düşünüyorum- Turkcell Süper Lig'in açık ara gol kralı olur.

Yabancılar

Galatasaray'ın bu sene hücumda yükünü çekecek olan bu 4 adam, defansta güven verecek olan Meira, kaleyi koruyacak olan Morgan De Sanctis. Geçen sene yabancısız mücadele eden ve şampiyon olan Galatasaray, bu sene daha kaliteli, daha teknik, ve daha yabancı kadrosuyla şampiyonluk arayacak.